26zhX. Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre budur. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. 1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. 2. Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. 3. Ey Muhammed! Biz, sana bu Kur’an’ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce bu haberleri elbette bilmeyenlerden idin. 4. Bir zamanlar Yusuf, babasına Ya’kub’a demişti ki Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm. 5. Babası Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır. 6. İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana rüyada görülen olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya’kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir. 7. Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ibretler vardır. 8. Kardeşleri dediler ki Yusufla kardeşi Bünyamin babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir. 9. Aralarında dediler ki Yusufu öldürün veya onu uzak bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da tevbe ederek sâlih kimseler olursunuz! 10. Onlardan biri Yusufu öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın götürsün, dedi. 11. Dediler ki “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz. 12. Yarın onu bizimle beraber kıra gönder de bol bol yesin içsin, oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.” 13. Babaları dedi ki Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım. 14. Dediler ki Hakikaten biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman biz gerçekten âciz kimseler sayılırız. 15. Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusufa Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar işin farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik. 16. Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. 17. Ey babamız! dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusufu eşyamızın yanında bırakmıştık. Ne yazık ki onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın. 18. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. Yakub dedi ki Bilakis nefisleriniz size kötü bir işi güzel gösterdi. Artık bana düşen hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında bana yardım edecek olan, ancak Allah’tır. 19. Bir kervan geldi ve sucularını kuyuya gönderdiler, o da gidip kovasını saldı, Yusufu görünce “Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir. 20. Kafile Mısır’a vardığında onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer vermemişlerdi. 21. Mısır’da onu satın alan adam, karısına dedi ki “Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.” İşte böylece Mısır da adaletle hükmetmesi ve kendisine rüyadaki olayların yorumunu öğretmemiz için Yusufu o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. 22. Yusuf erginlik çağına erişince, ona isabetle hükmetme yeteneği ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız. 23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları iyice kapattı ve “Haydi gel!” dedi. O da” Hâşâ, Allah’a sığınırım! Zira kocanız benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmaz!” dedi. 24. Andolsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için delilimizi gösterdik. Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı. 25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında onun kocasına rastladılar. Kadın dedi ki Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir! 26. Yusuf “Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi” dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti “Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır.” 27. “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. Bu ise doğru söyleyenlerdendir.” 28. Kocası, Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce, kadına “Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.” 29. “Ey Yusuf! Sen bundan olanları söylemekten vazgeç! Ey kadın! Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun” 30. Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki Azizin karısı, delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusufun sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz. 31. Kadın, onların dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Herbirine bir bıçak verdi. Kadınlar meyveleri soyarken Yusufa “Çık karşılarına!” dedi. Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. Şaşkınlıklarından ellerini kestiler ve dediler ki Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil… Bu ancak üstün bir melektir! 32. Kadın dedi ki İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, bundan şiddetle sakındı. Andolsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır! 33. Yusuf Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi. 34. Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten, pek iyi bilendir. 35. Sonunda aziz ve arkadaşları kesin delilleri görmelerine rağmen halkın dedikodusunu kesmek için yine de onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü. 36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki Ben rüyada şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi. 37. Yusuf dedi ki Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah’a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir. 38. Atalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. 39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı? 40. Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. 41. Ey zindan arkadaşlarım ! Rüyalarınıza gelince, biriniz daha önce olduğu gibi efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından beynini yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş bu şekilde kesinleşmiştir. 42. Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki Beni efendinin yanında an, umulur ki beni çıkarır. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla Yusuf, birkaç sene daha zindanda kaldı. 43. Kral dedi ki Ben rüyada yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız. 44. Yorumcular dediler ki Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz. 45. Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra Yusufu hatırlayarak dedi ki Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen zindana gönderin. 46. Yusufun yanına gelerek dedi ki Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! Rüyada görülen yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan başaklar hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara isabetli yorumunla dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler. 47. Yusuf dedi ki Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında stok edip bırakınız. 48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar tohumluk hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir. 49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara Allah tarafından yardım olunacak ve o yılda meyvesuyu ve yağ sıkacaklar. 50. Adam bu yorumu getirince kral dedi ki “Onu bana getirin!” Elçi, Yusufa geldiği zaman, Yusuf dedi ki “Efendine dön de ona Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.” 51. Kral kadınlara dedi ki Yusufun nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki “Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.” 52. Yusuf dedi ki Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah’ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını herkesin bilmesi içindir. 53. Bununla beraber nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. 54. Kral dedi ki Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim. Onunla konuşunca Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi. 55. “Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi bilirim” dedi. 56. Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz. 57. İman edip de kötülüklerden sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır. 58. Yusufun kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler, Yusuf onları tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı. 59. Yusuf onların yüklerini hazırlayınca dedi ki “Sizin bababir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim. 60. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir ölçek erzak yoktur, bana hiç yaklaşmayın!” 61. Dediler ki Onu babasından istemeye çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız. 62. Yusuf emrindeki gençlere dedi ki Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler. 63. Babalarına döndüklerinde dediler ki Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimizi Bünyamin’i bizimle beraber gönder de onun sayesinde ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız. 64. Ya’kub dedi ki Daha önce kardeşi Yusuf hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! Ben onu sadece Allah’a emanet ediyorum; Allah en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhametlisidir. 65. Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki Ey babamız! Daha ne istiyoruz. İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu seferki aldığımız az bir miktardır. 66. Ya’kub dedi ki Kuşatılmanız ve çaresiz kalma durumunuz hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!” Ona istediği şekilde teminatlarını verdiklerinde dedi ki Söylediklerimize Allah şahittir. 67. Sonra şöyle dedi Oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah’tan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O’na dayansınlar. 68. Babalarının kendilerine emrettiği yerden çeşitli kapılardan girdiklerinde onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu tedbir Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya’kub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler. 69. Yusuf’un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve “Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme” dedi. 70. Yusuf onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! Kafile hareket ettikten sonra bir tellal Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi. 71. Yusuf’un kardeşleri onlara dönerek Ne arıyorsunuz? dediler. 72. Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü bahşiş var dediler. İçlerinden biri Ben buna kefilim, dedi. 73. Allah’a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler. 74. Yusuf’un adamları dediler ki Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir? 75. “Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o şahsa el koymak onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler. 76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusufa böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah’ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır. 77. Kardeşleri dediler ki “Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. Kendi kendine dedi ki Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlattığınızı çok iyi bilir. 78. Dediler ki Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz. 79. Dedi ki Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah’a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz! 80. Ondan ümitlerini kesince, meseleyi gizli görüşmek üzere ayrılıp bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki “Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır. 81. Babanıza dönün ve deyin ki “Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz. 82. İstersen içinde bulunduğumuz şehire Mısır halkına ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.” 83. Babaları dedi ki “Hayır, nefisleriniz sizi böyle bir işe sürükledi. Bana düşen artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” 84. Onlardan yüz çevirdi, “Ah Yusuf’um ah!” diye sızlandı ve kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine boz geldi. 85. Oğulları “Allah’a andolsun ki sen hâla Yusuf’u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!” dediler. 86. Ya’kub Ben sadece gam ve kederimi Allah’a arzediyorum. Ve ben sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından vahiy ile biliyorum, dedi. 87. Ey oğullarım! Gidin de Yusuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. 88. Yusuf’un yanına girdiklerinde dediler ki Ey aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır. 89. Yusuf dedi ki Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz? 90. Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun? dediler. O da Evet ben Yusufum, bu da kardeşim. Birbirimize kavuşmayı Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allah’tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi. 91. Kardeşleri dediler ki Allah’a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz. 92. Yusuf dedi ki “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” 93. “Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, gözleri görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.” 94. Kafile Mısır’dan ayrılınca, babaları yanındakilere Eğer bana bunamış demezseniz inanın ben Yusuf’un kokusunu alıyorum! dedi. 95. Onlar da Vallahi sen hâla eski şaşkınlığındasın, dediler. 96. Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koyar koymaz Ya’kub görür oldu. Ben size “Allah tarafından vahiy ile sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim” demedim mi! dedi. 97. Oğulları dediler ki Ey babamız! Allah’tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik. 98. Ya’kub Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi. 99. Hep beraber Mısır’a gidip Yusufun yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, “Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” dedi. 100. Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için ona kavuştukları için secdeye kapandılar. Yusuf dedi ki “Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana çok şey lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.” 101. “Ey Rabbim! Mülkten bana nasibimi verdin ve bana rüyada görülen olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!” 102. İşte bu Yusuf kıssası gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin ki bunları bilesin. 103. Sen ne kadar üstüne düşsen de insanların çoğu iman edecek değillerdir. 104. Halbuki sen bunun için peygamberlik görevini îfa için onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur’an, âlemler için ancak bir öğüttür. 105. Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler. 106. Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler. 107. Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler? 108. Resûlüm! De ki “İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah’ı ortaklardan tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim.” 109. Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. Kâfirler yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz? 110. Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. Fakat suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez. 111. Andolsun onların geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. Bu Kur’an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan bir kitaptır; iman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir. ❬ Önceki Sonraki ❭ وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى ٱلْعَرْشِ وَخَرُّوا۟ لَهُۥ سُجَّدًا ۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُءْيَٰىَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّى حَقًّا ۖ وَقَدْ أَحْسَنَ بِىٓ إِذْ أَخْرَجَنِى مِنَ ٱلسِّجْنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلْبَدْوِ مِنۢ بَعْدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيْطَٰنُ بَيْنِى وَبَيْنَ إِخْوَتِىٓ ۚ إِنَّ رَبِّى لَطِيفٌ لِّمَا يَشَآءُ ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâsucceden, ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâhakkan, ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’yeşâu innehu huvel alîmul hakîmhakîmu. Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona Yûsuf’a saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Türkçesi Kökü Arapçası ve çıkardı ر ف ع وَرَفَعَ ana-babasını ا ب و أَبَوَيْهِ üstüne عَلَى tahtın ع ر ش الْعَرْشِ ve hepsi kapandılar خ ر ر وَخَرُّوا onun için لَهُ secdeye س ج د سُجَّدًا ve dedi ق و ل وَقَالَ babacığım ا ب و يَا أَبَتِ işte bu هَٰذَا yorumudur ا و ل تَأْوِيلُ rü’yanın ر ا ي رُؤْيَايَ مِنْ önceki ق ب ل قَبْلُ muhakkak قَدْ onu yaptı ج ع ل جَعَلَهَا Rabbim ر ب ب رَبِّي gerçek ح ق ق حَقًّا ve gerçekten وَقَدْ iyilik etti ح س ن أَحْسَنَ bana بِي zira إِذْ beni çıkardı خ ر ج أَخْرَجَنِي -dan مِنَ zindan- س ج ن السِّجْنِ ve getirdi ج ي ا وَجَاءَ sizi de بِكُمْ -den مِنَ çöl- ب د و الْبَدْوِ مِنْ sonra ب ع د بَعْدِ أَنْ fitne soktuktan ن ز غ نَزَغَ şeytan ش ط ن الشَّيْطَانُ aramıza ب ي ن بَيْنِي ve arasına ب ي ن وَبَيْنَ kardeşlerim ا خ و إِخْوَتِي gerçekten إِنَّ Rabbim ر ب ب رَبِّي çok ince düzenler ل ط ف لَطِيفٌ şeyi لِمَا dilediği ش ي ا يَشَاءُ şüphesiz O إِنَّهُ O هُوَ bilendir ع ل م الْعَلِيمُ her şeyi yerli yerince yapandır ح ك م الْحَكِيمُ Diyanet İşleri Başkanlığı Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona Yûsuf’a saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Diyanet Vakfı Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için ona kavuştukları için secdeye kapandılar. Yusuf dedi ki Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana çok şey lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.» Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar. Yusuf da Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabbim onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu; çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtüştürdükten bozduktan sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabbim, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, herşeyi çok iyi bilen, her yaptığın bir hikmete göre yapandır. Elmalılı Hamdi Yazır Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.» Ali Fikri Yavuz Ebeveynini taht üzerine çıkardı, onlar da ebeveyn ve on bir kardeş kendisine hürmet için eğildiler veya kendisine kavuştuklarından şükür secdesine kapandılar. Yûsuf dedi ki “-Ey babacığım! işte bu, önceden gördüğüm rüyanın tâbiridir. Doğrusu Rabbim onu tahakkuk ettirdi, hakikaten bana ihsan buyurdu. Çünkü beni zindandan çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi, çölden bana getirdi. Muhakkak ki Rabbim, dilediğine lütfedicidir; çünkü O Alîm’dir, Hakîm’dir. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi işte bundan evvelki ru´yamın te´vili bu, hakikaten rabbım, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve sizi badiyeden getirdi. Şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat rabbım meşiyetinde lâtif, hakikat bu, o, öyle alîm, öyle hakîm Fizilal-il Kuran Ana babasını makam koltuğuna oturttu, bu arada hep birlikte önünde secdeye kapandılar. Bunun üzerine Hz. Yusuf, babasına dedi ki; Babacığım, bu olay, bir zamanlar gördüğüm rüyanın somut yorumudur, Rabbim o rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca beni hapisten çıkararak ve şeytanın kışkırtması sonucunda kardeşlerimle aramın açılmasından sonra sizleri çöl ortasından kaldırıp yanıma getirerek bana lütufta bulundu. Hiç kuşkusuz Rabbim dilediklerine karşı lütufkâr davranır. O her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır.» Hasan Basri Çantay Babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıb oturtdu. Hepsi onun için ona kavuşdukları için secdeye kapandılar. Yuusuf dedi ki Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm rü´yânın tehakkukudur. Gerçek, Rabbim onu doğru çıkardı. Bana iyilik etdi. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir. Hakkıyle bilen, tam hikmet saahibi olan Odur». İbni Kesir Ana-babasını tahtın üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki Babacığım; işte bu; vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbım, onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de; şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbım, dilediğine lütufkardır. Muhakkak ki O´dur O, Hakim, Alim. Ömer Nasuhi Bilmen Ve babası ile anasını yüksek bir taht üzerine kaldırdı ve onun için hepsi secdeye kapandılar ve dedi ki Ey pederim! İşte bu, evvelce görmüş olduğum rüyamın te´vilidir. Onu Rabbim vakıa mutabık kıldı ve muhakkak ki, bana ihsanda bulundu. Çünkü beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi, benim ile kardeşlerimin arasını şeytan bozduktan sonra. Şüphe yok ki, Rabbim dilediği şey için pek latîf tedbir sahibidir. Muhakkak ki alîm, hakîm olan O´dur O. Tefhim-ul Kuran Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, O, çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan O´dur.» Yusuf suresi 87 ayet ne için okunur?Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki, "Her kim Yusuf Suresi'ni okursa; evlatlarına, ehline ve hizmetlilerine öğretirse Allah, o kişinin ruhunu teslim etme anını kolaylaştırır. … O kişi hiçbir kimseye karşı haset etmez" Surre Allah'ın adını zikretmek ve dini inancı peşiktirmek için suresi ne anlama gelir?Yusuf suresinde, Yusuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar süresi Kuran ı Kerimde kaçıncı sayfada?Yusuf suresi Kuran-ı Kerim içerisinde, 234. sayfada yer alıyor. 234. sayfadan başlayarak, 247. sayfaya kadar devam ediyor. Kişiler sayfa aralıklarını bularak, Yusuf suresini Kuran-ı Kerim içerisinde bulabilir. İçerisinde 111 ayet bulunan Yusuf suresi, herkes tarafından merak edilen ve önemli olan bir Suresi kaçıncı sûre?Yusuf Suresi Arapça سورة يوسف, Kur'an'ın 12. suresidir. Sure 111 ayetten suresi kac kere Okunmali?lillahivelâ ilâhe illlahüvallahüekber” dedikten sonra 100 kere de istiğfar eder ve uykuya yatar, sabah olduğunda hiç kimseyle kötülük yapmayacağına söz verir ve daha önce yazmış olduğu âyet-i kerimeyi iş yerinin ön kapısına asar. Umulur ki işleri suresi 21 ayet ne için okunur?Bereket, Rızık ve Olmasını İstediğiniz HACET ve Ciddi ZAFER için çok etkilidir…Hz Yusuf’un kıssası hangi surede geçiyor?Yûsuf sûresi Mekke'de inmiştir. 111 âyettir. İsmini, içinde kıssası tafsilatlı bir şekilde anlatılan Yûsuf alır. Mushaf tertibine göre 12, iniş sırasına göre 53. sûredir. 12-Yûsuf Suresi Okunuşu Türkçe ve Anlamı12-Yûsuf Suresi Okunuşu Türkçe ve AnlamıYûsuf SuresiMekke’de İnmiştirأَعُوذُ بِاللهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطاَنِ الرَّجِيمِ مِنْ هَمْزِهِ وَنَفْخِهِ وَنَفْثِهِبِسْمِ اللهِ الرَّحمن الرَّحِيمYÛSUF-1 Meâlleri Elif lâm râ tilke âyâtul kitâbil mubînmubîni. Elif, Lâm, Râ. Bunlar, beyan edilmiş açıklanmış Kitab’ın أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٢﴾YÛSUF-2 Meâlleri İnnâ enzelnâhu kur’ânen arabiyyen leallekum ta’kılûnta’kılûne. Muhakkak ki Biz, O’nu Arapça Kur’ân olarak indirdik. Böylece siz akıl نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ ﴿٣﴾YÛSUF-3 Meâlleri Nahnu nakussu aleyke ahsenel kasası bimâ evhaynâ ileyke hâzâl kur’âne ve in kunte min kablihî le minel gâfilîngâfilîne. Sana vahyettiğimiz bu Kur’ân ile en güzel kıssaları sana anlatıyoruz. Ve oysa sen, ondan önce elbette gâfillerdendin. إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ ﴿٤﴾YÛSUF-4 Meâlleri İz kâle yûsufu li ebîhi yâ ebeti innî raeytu ehade aşera kevkeben veş şemse vel kamere raeytuhum lî sâcidînsâcidîne. Yusuf babasına şöyle demişti “Babacığım, gerçekten ben on bir yıldız, güneş ve ay gördüm. Onları bana secde eder vaziyette, durumda gördüm.” قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ ﴿٥﴾YÛSUF-5 Meâlleri Kâle yâ buneyye lâ taksus ru’yâke alâ ihvetike fe yekîdû leke keydâkeyden, inneş şeytâne lil insâni aduvvun mubînmubînun. Babası şöyle dedi “Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma! O zaman anlattığın taktirde sana tuzak kurarlar. Muhakkak ki; şeytan, insana apaçık düşmandır.” وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٦﴾YÛSUF-6 Meâlleri Ve kezâlike yectebîke rabbuke ve yuallimuke min te’vîlil ehâdîsi, ve yutimmu ni’metehu aleyke ve alâ âli ya’kûbe kemâ etemmehâ alâ ebeveyke min kablu ibrâhîme ve ishâkishâke, inne rabbeke alîmun hakîmhakîmun. Ve işte böylece, Rabbin seni seçecek ve sözlerin olayların tevîlini yorumunu sana öğretecek. Sana ve Yakûb ailesine de, tıpkı daha önce ataların İbrâhîm ve İshak ni’metini tamamladığı gibi, ni’metini tamamlayacak. Muhakkak ki senin Rabbin, Alîmdir en iyi bilendir, Hakîmdir hüküm veren hikmet sahibidir.لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ ﴿٧﴾YÛSUF-7 Meâlleri Lekad kâne fî yûsufe ve ihvetihî âyâtun lis sâilînsâilîne. Andolsun ki; Yusuf ve kardeşlerinde, soranlar için âyetler dersler قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ﴿٨﴾YÛSUF-8 Meâlleri İz kâlû le yûsufu ve ahûhu ehabbu ilâ ebînâ minnâ ve nahnu usbetun, inne ebânâ le fî dalâlin mubînmubînin. “Yusuf ve kardeşi, babamıza gerçekten bizden daha sevgili.” demişlerdi. “Ve biz bir grubuz. Muhakkak ki; babamız, gerçekten açık bir yanılgı içinde.”اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ ﴿٩﴾YÛSUF-9 Meâlleri Uktulû yûsufe evitrahûhu ardan yahlu lekum vechu ebîkum ve tekûnû min ba’dihî kavmen sâlihînsâlihîne. Yusuf’u öldürün veya onu bir yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun babanızın sevgisi size kalsın. Ve ondan sonra salihler topluluğu olun. قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ ﴿١٠﴾YÛSUF-10 Meâlleri Kâle kâilun minhum lâ taktulû yûsufe ve elkûhu fî gayâbetil cubbi yeltekıthu ba’dus seyyârati in kuntum fâilînfâilîne. İçlerinden bir sözcü şöyle dedi “Yusuf’u öldürmeyin. Bir şey yapacaksanız onu, kuyunun dibine atın. Bir yolcu kafilesi, onu bulur.” قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ ﴿١١﴾YÛSUF-11 Meâlleri Kâlû yâ ebânâ mâ leke lâ te’mennâ alâ yûsufe ve innâ lehu le nâsıhûnle nâsıhûne. “Ey babamız! Sana ne oldu? Yusuf konusunda bize emniyet etmiyorsun güvenmiyorsun. Ve muhakkak ki; biz, onun iyiliğini isteyenleriz.” مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿١٢﴾YÛSUF-12 Meâlleri Ersilhu meanâ gaden yerta’ ve yel’ab ve innâ lehu le hâfizûnle hâfizûne. Yarın onu bizimle gönder. Bol bol yesin ve oynasın. Ve muhakkak ki; biz, onu gerçekten muhafaza edenleriz koruyanlarız.قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ ﴿١٣﴾YÛSUF-13 Meâlleri Kâle innî le yahzununî en tezhebû bihî ve ehâfu en ye’kulehuz zi’bu ve entum anhu gâfilûngâfilûne. Babası şöyle dedi “Onunla gitmeniz muhakkak ki; gerçekten beni mahzun eder. Ve ben, siz ondan gâfilken, onu bir kurdun yemesinden korkarım.”قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَّخَاسِرُونَ ﴿١٤﴾YÛSUF-14 Meâlleri Kâlû le in ekelehuz zi’bu ve nahnu usbetun innâ izen le hâsirûnle hâsirûne. “Ve biz gerçekten kuvvetli bir topluluk iken, eğer onu bir kurt yerse, o zaman biz mutlaka hüsrana düşen kimseler oluruz.” ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿١٥﴾YÛSUF-15 Meâlleri Fe lemmâ zehebû bihî ve ecmeû en yec’alûhu fî gayâbetil cubbcubbi, ve evhaynâ ileyhi le tunebbiennehum bi emrihim hâzâ ve hum lâ yeş’urûnyeş’urûne. Böylece hep beraber, onu kuyunun dibine atmak için götürdükleri zaman Biz, ona Yusuf’a “Onlar, farkında değillerken onlara bu yaptıklarını anlatacağını…” أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ ﴿١٦﴾YÛSUF-16 Meâlleri Ve câû ebâhum işâen yebkûnyebkûne. Ve babalarına yatsı vakti ağlayarak geldiler. قَالُواْ يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ ﴿١٧﴾YÛSUF-17 Meâlleri Kâlû yâ ebânâ innâ zehebnâ nestebiku ve tereknâ yûsufe inde metâınâ fe ekelehuz zi’bu, ve mâ ente bi mu’minin lenâ ve lev kunnâ sâdikînsâdikîne. “Ey babamız! Biz, yarış yapmak için gittik ve Yusuf’u eşyamızın yanına bıraktık. O zaman o esnada onu kurt yedi. Biz doğru söylesek bile, sen bize inanacak değilsin.” عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ﴿١٨﴾YÛSUF-18 Meâlleri Ve câû alâ kamîsıhî bi demin kezibkezibin, kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâemren, fe sabrun cemîlcemîlun, vallâhul musteânu alâ mâ tasıfûntasıfûne. Ve üzerinde yalancı kan bulunan gömleğini getirdiler. Babası şöyle dedi “Hayır. Sizi, nefsiniz bir işe sevketti. Artık bundan sonrası benim yapmam gereken şey güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınız şeye karşı istiane yardım istenecek olan sadece Allah’tır.” وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٩﴾YÛSUF-19 Meâlleri Ve câet seyyâratun fe erselû vâridehum fe adlâ delvehu, kâle yâ buşrâ hâzâ gulâmgulâmun, ve eserrûhu bidâaten, vallâhu alîmun bi mâ ya’melûnya’melûne. Ve bir yolcu kafilesi kervan geldi. Sonra da sucularını kuyuya gönderdiler. Böylece kovasını sarkıttı. “Müjde! Bu bir erkek çocuk.” dedi. Onu ticaret malı olarak sakladılar. Ve Allah, yaptıklarını yapmakta olduklarını en iyi bilendir. وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ ﴿٢٠﴾YÛSUF-20 Meâlleri Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdetin, ve kânû fîhi minez zâhidînzâhidîne. Ve onu Yusuf’u, az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler. وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٢١﴾YÛSUF-21 Meâlleri Ve kâlellezîşterâhu min mısra limraetihî ekrimî mesvâhu asâ en yenfeanâ ev nettehizehu veledâveleden, ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ardı ve li nuallimehu min te’vîlil ehâdîsehâdîsi, vallâhu gâlibun alâ emrihî ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemunya’lemune. Mısır’da onu satın alan kişi, hanımına şöyle dedi “Onun yerleşeceği yeri, özenle hazırla ona karşı kerim ol. Belki bize faydası olur veya belki de onu evlât ediniriz.” Ve işte böylece ona hadîslerin olayların, sözlerin tevîlini yorumunu öğretelim diye Yusuf’u yeryüzünde yerleştirdik. Ve Allah, emrinde gâlip olandır. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler. وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿٢٢﴾YÛSUF-22 Meâlleri Ve lemmâ belega eşuddehû âteynâhu hukmen ve ilmâilmen, ve kezâlike neczîl muhsinînmuhsinîne.” Ve en kuvvetli çağına ulaştığı bulûğa erdiği zaman ona hüküm hikmet ve ilim verdik. Muhsinleri işte böyle الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ قَالَ مَعَاذَ اللّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٣﴾YÛSUF-23 Meâlleri Ve râvedethulletî huve fî beytihâ an nefsihî ve gallekatil ebvâbe ve kâlet heyte leke, kâle maâzallâhi innehu rabbî ahsene mesvâymesvâye, innehu lâ yuflihuz zâlimûnzâlimûne. Yusuf’un evinde kaldığı kadın, ondan murat almak istedi. Kapıları sımsıkı kapatıp “Hadi gel, senin için…” dedi. O Yusuf da şöyle dedi “Allah’a sığınırım. O benim Rabbimdir. Benim yerleşme yerimi en güzel şekilde yaptı. Muhakkak ki; zalimler felâha kurtuluşa ermezler.” وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ ﴿٢٤﴾YÛSUF-24 Meâlleri Ve lekad hemmet bihî ve hemme bihâ, lev lâ en raâ burhâne rabbihi, kezâlike li nasrife anhus sûe vel fahşâe, innehu min ibâdinâl muhlesînmuhlesîne. Ve andolsun ki; kadın onu arzuladı. Eğer Rabbinin delilini görmeseydi, o Yusuf da onu arzulamıştı. İşte böylece onu kötülükten ve fuhuştan uzaklaştırırız. Muhakkak ki; o muhlis الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٢٥﴾YÛSUF-25 Meâlleri Vestebekâl bâbe ve kaddet kamîsahu min duburin ve elfeyâ seyyidehâ ledâl bâbbâbi, kâlet mâ cezâu men erâde bi ehlike sûen illâ en yuscene ev azâbun elîmelîmun. Ve ikisi de kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekerek yırttı. Ve kapının yanında onun kadının efendisi ile karşılaştılar. Ve kadın şöyle dedi “Senin ehline ailene kötülük yapmak isteyen kimsenin cezası zindana atılmak veya acı bir azaptan başka nedir?”قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَن نَّفْسِي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّنْ أَهْلِهَا إِن كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ ﴿٢٦﴾YÛSUF-26 Meâlleri Kâle hiye râvedetnî an nefsî ve şehide şâhidun min ehlihâ, in kâne kamîsuhu kudde min kubulin fe sadakat ve huve minel kâzibînkâzibîne. Yusuf şöyle dedi “O beni elde etmek istedi.” Onun kadının ailesinden bir şahit, şahitlik etti. “Eğer onun gömleği önden yırtılmış ise o taktirde, o bayan doğru söylemiştir ve o erkek yalancılardandır.”وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِن الصَّادِقِينَ ﴿٢٧﴾YÛSUF-27 Meâlleri Ve in kâne kamîsuhu kudde min duburin fe kezebet ve huve mines sâdikînsâdikîne. “Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, o taktirde o kadın yalan söyledi ve o erkek doğru söyleyenlerdendir.”فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ ﴿٢٨﴾YÛSUF-28 Meâlleri Fe lemmâ raâ kamîsahu kudde min duburin kâle innehu min keydikunkunne, inne keydekunne azîmazîmun. Böylece onun gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördüğü zaman, kadının eşi şöyle dedi “Muhakkak ki o sizin tuzağınız. Sizin tuzağınız geçekten büyüktür.” يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا وَاسْتَغْفِرِي لِذَنبِكِ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ ﴿٢٩﴾YÛSUF-29 Meâlleri Yûsufu a’rıd an hâzâ vestagfirî li zenbiki, inneki kunti minel hâtıînhâtıîne. Yusuf, sen bundan yüz çevir. Ve sen de kadın günahın için mağfiret dile. Muhakkak ki; sen, kasten günah işleyenlerden oldun. وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ ﴿٣٠﴾YÛSUF-30 Meâlleri Ve kâle nisvetun fîl medînetimraetul azîzi turâvidu fetâhâ an nefsihî, kad şegafehâ hubbâhubben, innâ le nerâhâ fî dalâlin mubînmubînin. Şehirdeki kadınlar “Azîzin vezirin hanımı, onun emrinde olan kölesi genç delikanlıyı elde etmek istiyor. Aşk onun kalbine işlemiş. Biz, gerçekten onu apaçık bir sapıklıkta görüyoruz.” dediler.فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ ﴿٣١﴾YÛSUF-31 Meâlleri Fe lemmâ semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehunne muttekeen ve âtet kulle vâhidetin minhunne sikkînen ve kâletihruc aleyhinnaleyhinne, fe lemmâ raeynehû ekbernehu ve katta’ne eydiyehunne ve kulne hâşe lillâhi mâ hâzâ beşerâbeşeren,in hâzâ illâ melekun kerîmkerîmun. Kadınların onu çekiştirdiklerini işittiği zaman, onlara davetçi gönderdi. Ve onlara karşılıklı oturacak yer hazırladı. Onlardan herbirine meyve soymaları için bir bıçak verdi. Ve Yusuf’a “Onlara kadınlara, çık!” dedi. Böylece onu gördükleri zaman ona hayran kaldılar ve ellerini kestiler. Ve “Hâşâ! Allah için, bu bir beşer değil, ancak kerim bir melektir.” فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ وَلَقَدْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ فَاسَتَعْصَمَ وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ ﴿٣٢﴾YÛSUF-32 Meâlleri Kâlet fe zâlikunnellezî lumtunnenî fîhi, ve lekad râvedtuhu an nefsihî festa’samfesta’same, ve le in lem yef’al mâ âmuruhu le yuscenenne ve le yekûnen mines sâgırînsâgırîne. Şöyle dedi “Hakkında beni kınadığınız kişi; işte bu!” Yemin ederim ki; onun nefsini elde etmek istedim onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, şiddetle sakındı. Ve eğer ona emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşenlerden رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ ﴿٣٣﴾YÛSUF-33 Meâlleri Kâle rabbis sicnu ehabbu ileyye mimmâ yed’ûnenî ileyhi, ve illâ tasrif annî keydehunne asbu ileyhinne ve ekun minel câhilîncâhilîne. Yusuf şöyle dedi “Rabbim, zindan bana, beni ona davet ettikleri şeyden daha sevimli.” Onların kadınların tuzaklarından beni uzaklaştırmazsan uzaklaştırman hariç onlara meylederim ve cahillerden لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٣٤﴾YÛSUF-34 Meâlleri Festecâbe lehu rabbuhu fe sarafe anhu keydehunnkeydehunne, innehu huves semîul alîmalîmu. O zaman Rabbi ona icabet etti. Böylece onların hilesini ondan uzaklaştırdı. Muhakkkak ki O, en iyi işiten ve en iyi بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ ﴿٣٥﴾YÛSUF-35 Meâlleri Summe bedâlehum min ba’di mâ raevul âyâti le yescununnehu hattâ hînhînin. Daha sonra delilleri gördükten sonra, belli bir süreye kadar onu mutlaka zindana atmaları, onlara uygun مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٣٦﴾YÛSUF-36 Meâlleri Ve dehale meahus sicne feteyâni, kâle ehaduhumâ innî erânî a’sıru hamrâhamren, ve kâlel âharu innî erânî ahmilu fevka ra’sî hubzen te’kulut tayru minhu, nebbi’nâ bi te’vîlihî, innâ nerâke minel muhsinînmuhsinîne. Ve onunla beraber iki genç erkek de zindana girdi. İkisinden biri şöyle dedi “Muhakkak ki; ben kendimi rüyamda üzüm sıkarken görüyorum.” Ve diğeri de şöyle dedi “Gerçekten ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşırken görüyorum. Kuşlar ondan yiyorlar. Bize onun onların tevîlini yorumunu haber ver anlat. Muhakkak ki; biz seni muhsinlerden görüyoruz.”قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٣٧﴾YÛSUF-37 Meâlleri Kâle lâ ye’tikumâ taâmun turzekânihî illâ nebbe’tukumâ bi te’vîlihî kable en ye’tiyekumâ, zâlikumâ mimmâ allemenî rabbî, innî teraktu millete kavmin lâ yu’minûne billâhi ve hum bil âhiratihum kâfirûnkâfirûne. Yusuf şöyle dedi “Size, rızıklandırılacağınız bir yemek gelmez ki; o, size gelmeden önce ben, size onun tevîlini yorumunu yapmış, size haber vermiş olmayayım. İşte bu ikisi, Rabbimin öğrettiklerindendir. Gerçekten ben, Allah’a îmân etmeyen ve ahiretlerini Allah’a ruhlarını ulaştırmayı inkâr eden bir kavmin dînini terkettim.”وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ ﴿٣٨﴾YÛSUF-38 Meâlleri Vetteba’tu millete âbâî ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbya’kûbe, mâ kâne lenâ en nuşrike billâhi min şey’in, zâlike min fadlillâhi aleynâ ve alân nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûnyeşkurûne. Ve ben, atalarım İbrahim İshak ve Yâkub dînine tâbî oldum. Bizim, Allah’a bir şey ile şirk koşmamız olamaz. İşte bu, Allah’ın bize ve insanlara fazlındandır. Fakat insanların çoğu, صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ ﴿٣٩﴾YÛSUF-39 Meâlleri Yâ sâhibeyis sicni e erbâbun muteferrikûne hayrun emillâhul vâhıdul kahhârkahhâru. Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı Rab’ler mi daha hayırlı yoksa Vahid tek olan, Kahhar kahredici, hâkim ve gâlip olan Allah mı? مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٤٠﴾YÛSUF-40 Meâlleri Mâ ta’budûne min dûnihî illâ esmâen semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultânsultânin, inil hukmu illâ lillâhlillâhi, emere ellâ ta’budû illâ iyyâhu, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûnya’lemûne. Sizin O’ndan başka taptıklarınız, Allah’ın kendilerine bir delil indirmediği, sadece siz ve babalarınızın onu isimlendirdiğiniz putlardan başka bir şey değildir. Hüküm ise ancak Allah’a aittir. Sizin O’ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. İşte bu kayyum Âdem kıyâmete kadar devam edecek olan dîndir. Ve lâkin insanların çoğu صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ ﴿٤١﴾YÛSUF-41 Meâlleri Yâ sâhıbeyis sicni emmâ ehadukumâ fe yeskî rabbehu hamrâhamren, ve emmâl âharu fe yuslebu fe te’kulut tayru min ra’sihî, kudiyel emrullezî fîhi testeftiyâni. Ey zindan arkadaşlarım! Bu durumda sizin ikinizden biri, bundan sonra efendisine şarap sunacak sâkiliğe devam edecek fakat diğeri asılacak. Böylece kuşlar onun başından yiyecek. Hakkında ikinizin de tabirini fetvasını istediğiniz iş kesinleşmiştir kaza edilmiştir.وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ ﴿٤٢﴾YÛSUF-42 Meâlleri Ve kâle lillezî zanne ennehu nâcin minhumâzkurnî inde rabbike fe ensâhuş şeytânu zikre rabbihî fe lebise fîs sicni bid’a sinînsinîne. Ve ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye “Efendinin yanında beni an zikret.” dedi. Fakat şeytan ona, efendisine onu anmayı unutturdu. Böylece birkaç sene zindanda الْمَلِكُ إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ يَا أَيُّهَا الْمَلأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِن كُنتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ ﴿٤٣﴾YÛSUF-43 Meâlleri Ve kâlel meliku innî erâ seb’a bakarâtin simânin ye’kuluhunne seb’un icâfun ve seb’a sunbulâtin hudrin ve uhara yâbisât yâbisâtin, yâ eyyuhâl meleu eftûnî fî ru’yâye in kuntum lir ru’yâ ta’burûnta’burûne. Ve Melik şöyle dedi “Gerçekten ben, yedi adet zayıf ineğin, yedi adet semiz ineği yediğini görüyorum. Ve yedi yeşil başak ve diğerlerini de kurumuş görüyorum. Ey kavmin ileri gelenleri! Şâyet siz rüya tabir edenlerseniz, bana rüyamı yorumlayın.”قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الأَحْلاَمِ بِعَالِمِينَ ﴿٤٤﴾YÛSUF-44 Meâlleri Kâlû adgâsu ahlâmahlâmin, ve mâ nahnu bi te’vîlil ahlâmi bi âlimînâlimîne. “Karmakarışık rüyalar, biz böyle rüyaların yorumunu bilenler değiliz.” الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَاْ أُنَبِّئُكُم بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ ﴿٤٥﴾YÛSUF-45 Meâlleri Ve kâlellezî necâ minhumâ veddekere ba’de ummetin ene unebbiukum bi te’vîlihî fe ersilûni. O ikisinden kurtulmuş olanı unuttuğunu hatırladı ve şöyle dedi “Ben, size bir süre sonra onun tevîlini yorumunu haber vereceğim. Hemen beni gönderin.”يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ لَّعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٤٦﴾YÛSUF-46 Meâlleri Yûsufu eyyuhâs sıddîku eftinâ fî seb’ı bakarâtin simânin ye’kuluhunne seb’un icâfun ve seb’ı sunbulâtin hudrin ve uhare yâbisâtin, leallî erciu ilân nâsi leallehum ya’lemûnya’lemûne. Yusuf, ey sıddîk! Yedi adet semiz inek, onları yiyen yedi adet zayıf inek ve yedi adet yeşil sümbül başak ve kurumuş olan diğerleri hakkında bize yorum yap. Belki umarım ben insanlara dönerim. Böylece seni ve rüyanın anlamını onlar öğrenirler. قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِي سُنبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تَأْكُلُونَ ﴿٤٧﴾YÛSUF-47 Meâlleri Kâle tezraûne seb’a sinîne deebâdeeben, fe mâ hasadtum fe zerûhu fî sunbulihî illâ kalîlen mimmâ te’kulûnte’kulûne. “Yedi yıl eskisi gibi ekin ekin. Böylece bunlardan yediğiniz az bir kısmı hariç, hasat ettiklerinizi başağında bırakın.” dedi. ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تُحْصِنُونَ ﴿٤٨﴾YÛSUF-48 Meâlleri Summe ye’tî min ba’di zâlike seb’un şidâdun ye’kulne mâ kaddemtum lehunne illâ kalîlen mimmâ tuhsinûntuhsinûne. Bir süre sonra, bunun arkasından zor 7 kıtlık yılı gelecek. Biriktirdiklerinizden az bir kısmı hariç daha önce onlar için sakladıklarınızı yiyecekler. ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ ﴿٤٩﴾YÛSUF-49 Meâlleri Summe ye’tî min ba’di zâlike âmun fîhi yugâsun nâsu ve fîhi ya’sırûnya’sırûne. Bundan sonra içinde insanlara bol mahsûl olan bir yıl gelecek ve o yıl da meyvelerin suyunu الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللاَّتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ ﴿٥٠﴾YÛSUF-50 Meâlleri Ve kâlel meliku’tûnî bihî, fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunneydiyehunne, inne rabbî bi keydihinne alîmalîmun. Ve Melik “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl ulak, haberci geldiği zaman Yusuf “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali durumu nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِ قُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوءٍ قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ الآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ أَنَاْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٥١﴾YÛSUF-51 Meâlleri Kâle mâ hatbukunne iz râvedtunne yûsufe an nefsihî, kulne hâşe lillâhi mâ alimnâ aleyhi min sûin, kâletimraetul azîzil âne hashasal hakku ene râvedtuhu an nefsihî ve innehu le mines sâdikînsâdikîne. Melik “Yusuf’u elde etmek istediğiniz zaman konuştuğunuz konu neydi?” dedi. Onlar kadınlar şöyle dediler “Hâşâ, Allah için ondan bir kötülük görmedik.” Azîzin karısı da “Şimdi hak gizli iken ortaya çıktı. Ben, onun nefsinden murat almak istedim. Muhakkak ki; o sadıklardandır.” لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ ﴿٥٢﴾YÛSUF-52 Meâlleri Zâlike li ya’leme ennî lem ehunhu bil gaybi ve ennallâhe lâ yehdî keydel hâinînhâinîne. Yusuf haberciye dedi ki “İşte bu, benim onun gıyabında yokluğunda ona efendime ihanet etmediğimi ve Allah’ın, ihanet edenlerin hilesini başarıya ulaştırmadığını bilmeleri içindir.”وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٥٣﴾YÛSUF-53 Meâlleri Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîmrahîmun. Ve ben, nefsimi ibra edemem temize çıkaramam. Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı şerri, kötülüğü emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği nefsler hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir günahları sevaba çevirendir. Rahîm’dir rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir.وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ ﴿٥٤﴾YÛSUF-54 Meâlleri Ve kâlel meliku’tûnî bihî estahlishu li nefsî, fe lemmâ kellemehu kâle innekel yevme ledeynâ mekînun emînemînun. Ve melik şöyle dedi “Onu bana getirin! Onu kendim için seçtim.” Onunla konuşunca “Muhakkak ki; sen, bugün bizim yanımızda mevki sahibisin, eminsin güvenilir kişisin.” اجْعَلْنِي عَلَى خَزَآئِنِ الأَرْضِ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ ﴿٥٥﴾YÛSUF-55 Meâlleri Kâlec’alnî alâ hazâinil ardardı, innî hafîzun alîmalîmun. Yusuf şöyle dedi “Beni bu yerin hazineleri üzerine sorumlu kıl! Muhakkak ki; ben iyi korurum, iyi bilirim.”وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٥٦﴾YÛSUF-56 Meâlleri Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fîl ardardı, yetebevveu minhâ haysu yeşâu, nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecrel muhsinînmuhsinîne. Ve işte böylece Yusuf yeryüzünde yerleştirdik mevki sahibi yaptık. Onun yeryüzünün, dilediği yerine yerleşti. Dilediğimiz kimseye rahmetimizi göndeririz. Ve muhsinlerin ecrini mükâfatını zayi الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ ﴿٥٧﴾YÛSUF-57 Meâlleri Ve le ecrul âhırati hayrun lillezîne âmenû ve kânû yettekûnyettekûne. Ve mutlaka âmenû olan yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyen kimseler için ahiretin ruhu hayatta iken Allah’a ulaştırmanın ecri mükâfatı daha hayırlıdır. Ve onlar takva sahibi olmuşlardır. وَجَاء إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ﴿٥٨﴾YÛSUF-58 Meâlleri Ve câe ihvetu yûsufe fe dehalû aleyhi fe arafehum ve hum lehu munkirûnmunkirûne. Ve Yusuf kardeşleri geldiler ve onun yanına girdiler. Onlar onu tanımadıkları halde o, onları hemen جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَاْ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ ﴿٥٩﴾YÛSUF-59 Meâlleri Ve lemmâ cehhezehum bi cehâzihim kâle’tûnî bi ahin lekum min ebîkum, e lâ terevne ennî ûfîl keyle ve ene hayrul munzilînmunzilîne. Ve onların zahire yüklerini hazırlayınca şöyle dedi “Sizin babanızdan olan diğer kardeşinizi bana getirin. Ölçüyü tam ifa ettiğimi görmüyor musunuz? Ben ikram edenlerin en hayırlısıyım.”فَإِن لَّمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِندِي وَلاَ تَقْرَبُونِ ﴿٦٠﴾YÛSUF-60 Meâlleri Fe in lem te’tûnî bihî fe lâ keyle lekum indî ve lâ takrabûni. “Eğer onu bana getirmezseniz, o taktirde benim yanımda sizin için bir ölçek zahire bile yoktur. Ve bir daha yanıma gelmeyin bana yaklaşmayın.”قَالُواْ سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ ﴿٦١﴾YÛSUF-61 Meâlleri Kâlû se nurâvidu anhu ebâhu ve innâ le fâ’ilûnfâ’ilûne. “Onu babasından istemeye çalışacağız. Ve biz bunu mutlaka yaparız.” لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٦٢﴾YÛSUF-62 Meâlleri Ve kâle li fityânihic’alû bidâatehum fî rihâlihim, leallehum ya’rifûnehâ izânkalebû ilâ ehlihim leallehum yerci’ûnyerci’ûne. Adamlarına yardımcı gençlere şöyle dedi “Onların erzak bedellerini, yüklerinin içine koyun geri verin. Umulur ki; onlar ailelerine geri döndükleri zaman onu farkederler, böylece geri gelirler.”فَلَمَّا رَجِعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿٦٣﴾YÛSUF-63 Meâlleri Fe lemmâ raceû ilâ ebîhim kâlû yâ ebânâ munia minnâl keylu fe ersil meanâ ehânâ nektel ve innâ lehu le hâfizûnhâfizûne. Böylece babalarına döndükleri zaman babalarına şöyle dediler “Ey babamız! Bize ölçek erzak verilmesi yasak edildi. Artık kardeşimizi bizimle gönder ki; biz ölçekle erzak alalım. Muhakkak ki; biz onu gerçekten koruyanlarız.”قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴿٦٤﴾YÛSUF-64 Meâlleri Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kablkablu, fallâhu hayrun hâfizâhâfizen ve huve erhamur râhimînrâhimîne. Yâkub şöyle dedi “Ancak daha önce onun kardeşi için sizden emin olduğum gibi onun hakkında size güvenir miyim? Fakat Allah koruyucuların en hayırlısıdır ve O rahmet edenlerin en çok rahmet edenidir.”وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَاعَهُمْ وَجَدُواْ بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي هَذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ذَلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ ﴿٦٥﴾YÛSUF-65 Meâlleri Ve lemmâ fetahû metâahum vecedû bidâatehum ruddet ileyhim, kâlû yâ ebânâ mâ nebgî, hâzihî bidâatunâ ruddet ileynâ, ve nemîru ehlenâ ve nahfazu ehânâ ve nezdâdu keyle beîr beîrin, zâlike keylun yesîryesîrun. Ve yüklerini metalarını açtıkları zaman sermayelerini kendilerine iade edilmiş buldular ve şöyle dediler “Ey babamız! Daha ne isteriz. Bunlar bizim sermayemiz. Bize geri verilmiş ve ailemize gene erzak getiririz ve kardeşimizi koruruz. Ve erzakımızı bir deve yükü daha arttırırız. İşte bu az bir miktardır.” قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِّنَ اللّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلاَّ أَن يُحَاطَ بِكُمْ فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ ﴿٦٦﴾YÛSUF-66 Meâlleri Kâle len ursilehu meakum hattâ tu’tûni mevsikan minallâhi le te’tunnenî bihî illâ en yuhâta bikum, fe lemmâ âtevhu mevsikahum kâlallâhu alâ mâ nekûlu vekîlvekîlun. Yâkub “Sizin kuşatılmanız hariç onu mutlaka bana getireceğinize dair, Allah adına bir misak kesin söz verinceye kadar onu sizinle asla göndermem.” dedi. Bunun üzerine ona misaklerini verdiler. O zaman şöyle dedi “Allah bizim söylediklerimize vekildir.”وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿٦٧﴾YÛSUF-67 Meâlleri Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikatin, ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey’in, inil hukmu illâ lillâhlillâhi, aleyhi tevekkeltu ve aleyhi felyetevekkelil mutevekkilûnmutevekkilûne. Ve şöyle dedi “Ey oğullarım! Bir tek kapıdan girmeyiniz. Ayrı kapılardan giriniz. Allah’tan olan bir şeyi sizden gideremem. Hüküm ancak Allah’a aittir. Ben, O’na tevekkül ettim. Artık tevekkül edenler de, O’na tevekkül etsinler.”وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِي عَنْهُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِّمَا عَلَّمْنَاهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ ﴿٦٨﴾YÛSUF-68 Meâlleri Ve lemmâ dehalû min haysu emerehum ebûhum, mâ kâne yugnî anhum minallâhi min şey’in illâ hâceten fî nefsi ya’kûbe kadâhâ, ve innehu le zû ilmin limâ allemnâhu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûnya’lemûne. Ve babalarının onlara emrettiği yerden girdiler. Fakat bu, Allah’tan olan bir şeyi onlardan gidermedi onlara bir fayda vermedi. Ancak bu, Yâkub nefsindeki bir dileği yerine getirmiş oldu. Muhakkak ki; o, Biz ona öğrettiğimiz için bir ilmin sahibi idi. Fakat insanların çoğu دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَخَاهُ قَالَ إِنِّي أَنَاْ أَخُوكَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٦٩﴾YÛSUF-69 Meâlleri Ve lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ehâhu, kâle innî ene ahûke fe lâ tebteis bimâ kânû ya’melûnya’melûne. Yusuf huzuruna girdikleri zaman öz kardeşini yanına aldı. “Gerçekten ben senin kardeşinim, artık onların yaptıkları şeylere üzülme.” جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ ﴿٧٠﴾YÛSUF-70 Meâlleri Fe lemmâ cehhezehum bi cehâzihim ceales sikâyete fî rahli ahîhi, summe ezzene muezzinun eyyetuhâl îru innekum le sârikûnsârikûne. Artık onların yükünü hazırladığı zaman su kabını, kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra müezzin “Ey kafile, muhakkak ki; siz gerçekten hırsızlarsınız!” diye وَأَقْبَلُواْ عَلَيْهِم مَّاذَا تَفْقِدُونَ ﴿٧١﴾YÛSUF-71 Meâlleri Kâlû ve akbelû aleyhim mâzâ tefkidûntefkidûne. Onlara dönerek “Kaybettiğiniz nedir?” نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَن جَاء بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَاْ بِهِ زَعِيمٌ ﴿٧٢﴾YÛSUF-72 Meâlleri Kâlû nefkıdu suvâal meliki ve li men câe bihî hımlu beîrin ve ene bihî za’îmza’îmun. “Melik’in su kabını kaybettik.” dediler. Kim onu getirirse ona bir deve yükü erzak var. Ve ben, ona تَاللّهِ لَقَدْ عَلِمْتُم مَّا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ ﴿٧٣﴾YÛSUF-73 Meâlleri Kâlû tallâhi lekad alimtum mâ ci’nâ li nufside fîl ardı ve mâ kunnâ sârikînsârikîne. Allah’a andolsun ki; siz de biliyorsunuz biz burada fesat çıkarmak için gelmedik. Ve biz, hırsız değiliz olmadık.قَالُواْ فَمَا جَزَآؤُهُ إِن كُنتُمْ كَاذِبِينَ ﴿٧٤﴾YÛSUF-74 Meâlleri Kâlû fe mâ cezâuhû in kuntum kâzibînkâzibîne. “Eğer siz yalan söylüyorsanız, o taktirde onun cezası nedir?” جَزَآؤُهُ مَن وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ ﴿٧٥﴾YÛSUF-75 Meâlleri Kâlû cezâuhu men vucide fî rahlihî fe huve cezâuhu, kezâlike neczîz zâlimînzâlimîne. “Onun cezası, o taktirde yükünde kayıp eşya bulunan kişinin kendisidir kişinin kendisi ceza olarak bir yıl köle olur. Biz, zalimleri işte böyle cezalandırırız.” dediler. فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاء أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاء أَخِيهِ كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مِّن نَّشَاء وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ ﴿٧٦﴾YÛSUF-76 Meâlleri Fe bedee bi ev’ıyetihim kable viâi ahîhi, summestahracehâ min viâi ahîhi, kezâlike kidnâ li yûsufyûsufe, mâ kâne li ye’huze ehâhu fî dînil meliki, illâ en yeşâallâhyeşâallâhu, nerfeu deracâtin men neşâu, ve fevka kulli zî ilmin alîmalîmun. Böylece aramaya kardeşinin heybesinden önce onların diğer kardeşlerinin heybeleri ile başladı. Sonra onu kardeşinin heybesinden çıkardı. Yusuf için işte böyle bir düzen hazırladık. Allah’ın dilemesi hariç Melik’in milletinde kurallarında kardeşini tutmak, alıkoymak olmazdı. Dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Ve bütün ilim sahiplerinin üstünde daha iyi bilen إِن يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَّهُ مِن قَبْلُ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ أَنتُمْ شَرٌّ مَّكَانًا وَاللّهُ أَعْلَمْ بِمَا تَصِفُونَ ﴿٧٧﴾YÛSUF-77 Meâlleri Kâlû in yesrık fe kad seraka ahun lehu min kablkablu, fe eserrahâ yûsufu fî nefsihî ve lem yubdihâ lehum kâle entum şerrun mekânâmekânen, vallâhu a’lemu bimâ tasifûntasifûne. Şöyle dediler “Eğer o çalmışsa ondan önce onun kardeşi de çalmıştı.” Fakat Yusuf onu içinde gizledi, onlara açıklamadı. İçinden dedi ki “Sizin durumunuz daha fena, Allah anlattıklarınızı çok iyi bilir.” قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٧٨﴾YÛSUF-78 Meâlleri Kâlû yâ eyyuhâl azîzu inne lehû eben şeyhan kebîran fe huz ehadenâ mekânehu, innâ nerâke minel muhsinînmuhsinîne. “Ey azîz vezir! Gerçekten onun çok yaşlı, büyük bir babası var. O sebeple onun yerine bizden birisini al tut. Muhakkak ki; biz seni muhsinlerden görüyoruz.” dediler. قَالَ مَعَاذَ اللّهِ أَن نَّأْخُذَ إِلاَّ مَن وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِندَهُ إِنَّآ إِذًا لَّظَالِمُونَ ﴿٧٩﴾YÛSUF-79 Meâlleri Kâle maâzallâhi en ne’huze illâ men vecednâ metâanâ indehû innâ izen le zâlimûnzâlimûne. “Eşyamızı yanında bulduğumuz kişiden başkasını almaktan tutmaktan Allah’a sığınırım. Eğer biz bunu yaparsak, o zaman elbette zalimlerden oluruz.” اسْتَيْأَسُواْ مِنْهُ خَلَصُواْ نَجِيًّا قَالَ كَبِيرُهُمْ أَلَمْ تَعْلَمُواْ أَنَّ أَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُم مَّوْثِقًا مِّنَ اللّهِ وَمِن قَبْلُ مَا فَرَّطتُمْ فِي يُوسُفَ فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّىَ يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ ﴿٨٠﴾YÛSUF-80 Meâlleri Fe lemmâstey’esû minhu halasû neciyyâneciyyen, kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne ebâkum kad ehaze aleykum mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsufyûsufe, fe len ebrahal arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimînhâkimîne. Artık ondan ümitlerini kestikleri zaman bir kenara çekildiler. Onların en büyüğü gizlice konuşarak şöyle dedi “Babamızın sizden, Allah adına misak aldığını ve daha önce Yusuf’a yaptığınız kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye kadar veya Allah benim hakkımda hüküm verinceye kadar, artık buradan asla ayrılmayacağım. Ve o hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”ارْجِعُواْ إِلَى أَبِيكُمْ فَقُولُواْ يَا أَبَانَا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَا إِلاَّ بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ ﴿٨١﴾YÛSUF-81 Meâlleri Irciû ilâ ebîkum fe kûlû yâ ebânâ innebneke seraka, ve mâ şehidnâ illâ bimâ alimnâ ve mâ kunnâ lil gaybi hâfizînhâfizîne. Babanıza dönün ve şöyle söyleyin “Ey babamız! Senin oğlun, gerçekten hırsızlık yaptı. Biz bildiğimizden başka bir şeye şahit olmadık görmedik. Ve biz gaybı nasıl olduğunu da bilmiyorduk.”وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيْرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿٨٢﴾YÛSUF-82 Meâlleri Ves’elil karyetelletî kunnâ fîhâ vel îralletî akbelnâ fîhâ, ve innâ le sâdikûnsâdikûne. Ve içinde bulunduğumuz şehir halkına ve aralarında döndüğümüz kervana sor. Muhakkak ki; biz gerçekten sadıklarız doğru söyleyenleriz.قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿٨٣﴾YÛSUF-83 Meâlleri Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâemren, fe sabrun cemîlcemîlun, asâllâhu en ye’tiyenî bihim cemî’âcemî’an, innehu huvel alîmul hakîmhakîmu. Yâkub şöyle dedi “Hayır, sizin nefsiniz sizi bu işe teşvik etti.” Artık bundan sonrası güzel bir sabırdır. Umulur ki; Allah, onların hepsini bana getirir. Muhakkak ki; O Alîm en iyi bilen ve Hakîm hikmet ve hüküm sahibi عَنْهُمْ وَقَالَ يَا أَسَفَى عَلَى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ ﴿٨٤﴾YÛSUF-84 Meâlleri Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîmkezîmun. Ve onlardan yüz çevirdi ve “Yusuf’a yazık oldu vah yusuf” dedi. Artık o üzüntüsünü sakladığı kezim olduğu halde hüzünden gözleri تَالله تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّى تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ ﴿٨٥﴾YÛSUF-85 Meâlleri Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikînhâlikîne. Oğulları şöyle dediler “Allah’a andolsun ki; hasta oluncaya veya helâk oluncaya kadar Yusuf’u anmaya devam ediyorsun.”قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾YÛSUF-86 Meâlleri Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilâllâhi ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. Yâkub şöyle dedi “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim şikâyet ederim. Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben Allah’tan Allah’ın bildirmesi ile bilirim.”يَا بَنِيَّ اذْهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلاَ تَيْأَسُواْ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ ﴿٨٧﴾YÛSUF-87 Meâlleri Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ahîhi ve lâ tey’esû min ravhillâhravhillâhi, innehu lâ yey’esu min ravhillâhi illâl kavmul kâfirûnkâfirûne. Ey oğullarım, gidin ve Yusuf’u ve onun kardeşini iyice araştırın! Allah’ın vereceği ferahlıktan umut kesmeyin. Muhakkak ki; kâfirler onu inkâr edenler kavminden başkası, Allah’ın vereceği ferahlıktan umut دَخَلُواْ عَلَيْهِ قَالُواْ يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُّزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَآ إِنَّ اللّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ ﴿٨٨﴾YÛSUF-88 Meâlleri Fe lemmâ dehalû aleyhi kâlû yâ eyyuhâl azîzu messenâ ve ehlenâd durru ve ci’nâ bi bidâatin muzcâtin fe evfi lenâl keyle ve tesaddak aleynâ, innallâhe yeczîl mutesaddikînmutesaddikîne. Bundan sonra onun huzuruna girince şöyle dediler “Ey azîz! Bize ve ailemize şiddetli darlık dokundu ve biz az sermaye ile geldik. Artık bize ölçeği tam olarak ver ve bize tasadduk et sadaka ver. Muhakkak ki; Allah sadaka verenlerin mükâfatını verir.”قَالَ هَلْ عَلِمْتُم مَّا فَعَلْتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذْ أَنتُمْ جَاهِلُونَ ﴿٨٩﴾YÛSUF-89 Meâlleri Kâle hel alimtum mâ fealtum bi yûsufe ve ahîhi iz entum câhilûncâhilûne. Yusuf “Siz cahil iken Yusuf’a ve onun kardeşine yaptığınız şeyi bildiniz mi hatırladınız mı?” أَإِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُ قَالَ أَنَاْ يُوسُفُ وَهَذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ ﴿٩٠﴾YÛSUF-90 Meâlleri Kâlû e inneke le ente yûsufyûsufu, kâle ene yûsufu ve hâzâ ahî kad mennallâhu aleynâ, innehu men yettekı ve yasbir fe innallâhe lâ yudî’u ecrel muhsinînmuhsinîne. “Gerçekten sen misin? Mutlaka sen Yusuf’sun!” dediler. “Ben Yusuf’um ve bu benim kardeşim. Allah bizi ni’metlendirdi. Çünkü kim takva sahibi olur ve sabrederse, o taktirde muhakkak ki Allah muhsinlerin ecrini zayi etmez.”قَالُواْ تَاللّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللّهُ عَلَيْنَا وَإِن كُنَّا لَخَاطِئِينَ ﴿٩١﴾YÛSUF-91 Meâlleri Kâlû tallâhi lekad âserekellâhu aleynâ ve in kunnâ le hâtıînhâtıîne. “Allah’a yemin olsun ki; Allah seni kesinlikle bize üstün kılmış. Ve biz, elbette kasten günah işleyen günahkârlar olduk.” لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ ﴿٩٢﴾YÛSUF-92 Meâlleri Kâle lâ tesrîbe aleykumul yevmyevme, yagfirullâhu lekum ve huve erhamur râhimînrâhimîne. “Bugün size kınama suçlama yoktur. Allah size mağfiret etsin. Ve O, Rahîm olanların en çok rahmet merhamet edenidir.” dedi. اذْهَبُواْ بِقَمِيصِي هَذَا فَأَلْقُوهُ عَلَى وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٩٣﴾YÛSUF-93 Meâlleri Yezhebû bi kamîsî hâzâ fe elkûhu alâ vechi ebî ye’ti basîrâbasîran, ve’tûnî bi ehlikum ecmaînecmaîne. “Bu gömleğimi götürün, sonra da onu babamın yüzüne sürün. Görme hassası geri gelir. Ve ailenizin hepsini bana getirin.” وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلاَ أَن تُفَنِّدُونِ ﴿٩٤﴾YÛSUF-94 Meâlleri Ve lemmâ fasalatil’îru kâle ebûhum innî le ecidu rîha yûsufe lev lâ en tufennidûni. Ve kafile Mısır’dan ayrıldığı zaman onların babası şöyle dedi “Bana bunuyor’ demezseniz, gerçekten ben Yusuf’un rayihasını kokusunu, Yusuf’tan gelen rüzgârın esintisini duyuyorum.”قَالُواْ تَاللّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلاَلِكَ الْقَدِيمِ ﴿٩٥﴾YÛSUF-95 Meâlleri Kâlû tallâhi inneke le fî dalâlikel kadîmkadîmi. “Allah’a yemin olsun” dediler. “Gerçekten sen eski dalâletinin eski üzüntünün verdiği sapmanın içindesin.”فَلَمَّا أَن جَاء الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٩٦﴾YÛSUF-96 Meâlleri Fe lemmâ en câel beşîru elkâhu alâ vechihî fertedde basîrâbasiran, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. Böylece müjdeci geldiği zaman onu Yusuf’un gömleğini, onun babasının yüzüne sürdü. Görme hassası hemen geri döndü. Yâkub “Ben size demedim mi? Gerçekten, ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah’tan vahiy olarak biliyorum.” يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ ﴿٩٧﴾YÛSUF-97 Meâlleri Kâlû yâ ebânâstagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıînhâtıîne. Yusuf kardeşleri şöyle dediler “Ey babamız! Bizim günahlarımız için mağfiret dile. Gerçekten biz, bilerek günah işleyenlerden olduk.”قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٩٨﴾YÛSUF-98 Meâlleri Kâle sevfe estagfiru lekum rabbî, innehu huvel gafûrur rahîmrahîmu. “Sizin için Rabbimden yakında mağfiret isteyeceğim. Muhakkak ki; O Gafur’dur, Rahîm’dir.” دَخَلُواْ عَلَى يُوسُفَ آوَى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُواْ مِصْرَ إِن شَاء اللّهُ آمِنِينَ ﴿٩٩﴾YÛSUF-99 Meâlleri Fe lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ebeveyhi ve kâledhulû mısra in şâallâhu âminînâminîne. Böylece Yusuf’un huzuruna girdikleri zaman, anne ve babasını kendi yanına aldı. Ve şöyle dedi “Allah’ın dilemesiyle emin güvende olarak Mısır’a girin.” وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿١٠٠﴾YÛSUF-100 Meâlleri Ve rafea ebeveyhi alâl arşı ve harrû lehu succedâsucceden, ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâhakkan, ve kad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâu, innehu huvel alîmul hakîmhakîmu. Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf şöyle dedi “Ey babacığım! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı gerçekleştirdi. Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı Benim için en güzelini dizayn etti. Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki; benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm en iyi bilen ve Hakîm en iyi hüküm veren, hikmet sahibi olan muhakkak ki; “O” dur.”رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ ﴿١٠١﴾YÛSUF-101 Meâlleri Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîsehâdîsi, fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihînsâlihîne. “Rabbim bana mülk verdin. Ve olayların sözlerin, rüyaların tevîlini yorumunu bana öğrettin. Semaları ve yeryüzünü yaratan, Sen benim dünyada ve ahirette velîmsin dostumsun. Beni müslüman Allah’a teslim-i küllî ile teslim olan olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat.”ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُواْ أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ ﴿١٠٢﴾YÛSUF-102 Meâlleri Zâlike min enbâil gaybi nûhîhi ileyke, ve mâ kunte ledeyhim iz ecmaû emrehum ve hum yemkurûnyemkurûne. İşte bu sana vahyettiğimiz gaybın haberlerindendir. Ve onlar, tuzak hazırlıyorken, işleri için karar verdikleri zaman, sen onların yanında değildin. وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ ﴿١٠٣﴾YÛSUF-103 Meâlleri Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minînmu’minîne. Ve sen onların mü’min olmalarını çok istesen bile, insanların çoğu mü’min olmazlar. وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٤﴾YÛSUF-104 Meâlleri Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ecrecrin, in huve illâ zikrun lil âlemînâlemîne. Ve sen onlardan bir ücret istemiyorsun. O ancak âlemlere bir zikirdir. وَكَأَيِّن مِّن آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ ﴿١٠٥﴾YÛSUF-105 Meâlleri Ve keeyyin min âyetin fîs semâvâti vel ardı yemurrûne aleyhâ ve hum anhâ mu’ridûnmu’ridûne. Semalarda ve yeryüzünde nice âyet delil vardır. Ve onlar, ondan o delilden yüz çevirerek yanından geçerler. وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ ﴿١٠٦﴾YÛSUF-106 Meâlleri Ve mâ yu’minu ekseruhum billâhi illâ ve hum muşrikûnmuşrikûne. Ve onların çoğu, şirk koşmadan Allah’a inanmazlar. أَفَأَمِنُواْ أَن تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِّنْ عَذَابِ اللّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ ﴿١٠٧﴾YÛSUF-107 Meâlleri E fe eminû en te’tiyehum gâşiyetun min azâbillâhi ev te’tiyehumus sâatu bagteten ve hum lâ yeş’urûnyeş’urûne. Bundan sonra Allah’ın azabından bir perdenin herşeyi örtüp kaplayan bir azabın gelmesinden veya onlar farkında olmadan o saatin o vaktin ansızın onlara gelmesinden gelmeyeceğinden emin mi oldular? قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ﴿١٠٨﴾YÛSUF-108 Meâlleri Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikînmuşrikîne. De ki “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِم مِّنْ أَهْلِ الْقُرَى أَفَلَمْ يَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَيَنظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ اتَّقَواْ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ ﴿١٠٩﴾YÛSUF-109 Meâlleri Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehlil kurâ, e fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, ve le dârul âhırati hayrun lillezînettekav, e fe lâ ta’kılûnta’kılûne. Senden önce, kendilerine vahyettiğimiz şehirler halkının adamlarından başkasını göndermedik. Onlar yeryüzünde dolaşmazlar mı? Artık baksınlar! Onlardan öncekilerin akıbetleri sonları nasıl oldu? Ve takva sahipleri için ahiret yurdu mutlaka daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmiyor musunuz? حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ ﴿١١٠﴾YÛSUF-110 Meâlleri Hattâ izâstey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâu, ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimînmucrimîne. Resûller, umutlarını kestikleri zaman ve hatta yalanlandıklarını zannettikleri bir sırada, onlara yardımımız geldi. Böylece dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Azabımız mücrim kavimden geri döndürülmez. لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿١١١﴾YÛSUF-111 Meâlleri Lekad kâne fî kasasıhim ibratun li ulîl elbâbelbâbi, mâ kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûnyu’minûne. Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl’ elbab için sır sahipleri için bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü’min kavim için bir hidayet ve rahmettir. Okunuş hallerine göre Kılıç, Kapı ve Zirve duası olarak yerini alır. Açılmaz kapılar açılır olmazlar olurmuş. Birinci Okunuş إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ "İnne Rabbî latîfun limâ yeşâ'u innehû huvel alîmul hakîm" Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 5 vakit namazın ardından 129 kez okunur Gün içinde sayı tutmadan ve dilimiz döndüğünce, okuyabildiğimiz kadar إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء "İnne Rabbî latîfun limâ yeşâ'u" Bu şekilde okumaya devam edenler, bakın kısa bir zaman diliminden bahsetmiyorum, bu şekilde okumaya devam edenler önlerinde kapıların açıldığını, olmazların olduğunu göreceklerdir Bu nedenle bu okunuşa Kapı Duası denilir. İkinci Okunuş Cuma günü sabah Dua ve yatsı namazından sonra da günlük okunabilir. حزب يوم الجمعة من دلائل الخيرات وشوارق الانوارHizbul yevmel Cuma min Delailul Hayrat ve Şevarigul EnvarCuma günü hizbi Hayırların Delili ve Nurların Işığı بسمِ اللهِ الرحمنِ الرحيمِBismillahirrahmanirrahim وأسألُكَ اللهمَّ بالاسماءِ العظامِ التي سميتَ بِها نَفْسَكَ ما عَلِمْتُ مِنْها وما لم أعلم .وأسألُكَ اللهمَّ بالأسمـاءِ التي دعاكَ بها سيدُنا آدمُ عليهِ السَّلامُ ve es'elüke Allâhümme bil esmâil izâmilletî semmeyte bihâ nefseke mâ alimtû minhâ ve mâlem a'lem. ve es'elüke Allahumme bil esmâilletî deâke bihâ seyyiduna Adem aleyhisselam رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ1- Rabbena zalemna enfusena Ve in lem tağfirlena ve terhemna lenekunenne minel hasirin. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا نُوحٌ Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Nuh aleyhisselam وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا ۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ 2-Ve galerkebu fıha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِي دَعَاكَ بِهَا هُودٌ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Hud aleyhisselam إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ 3-İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustegîm وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِي دَعَاكَ بِهَا إِبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna İbrahim aleyhisselam رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ 4-Rabbenâ tegabbel minnâ inneke entessemiul alîm وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِي دَعَاكَ بِهَا صَالِحٌ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Salih aleyhisselam. قَرِيبٌ مُّجِيبٌ قَوِيٌّ عَزِيزٌ 5-Garîbun Mucîbun Gaviyyun Azîz. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِي دَعَاكَ بِهَا يُونُسُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Yunus aleyhisselam. لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ 6-Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minezzâlimîn. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِي دَعَاكَ بِهَا أَيُّوبُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Eyyûb aleyhisselam رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ 7-Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirlî fağafera lehû innehû huvel ğafururrahîm.. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا يَعْقُوبُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Yagub aleyhisselam وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ 8-Vallâhül müsteânü alâ mâ tasifûn. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا يُوسُفُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Yusuf aleyhisselam إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 9-İnne Rabbî latîfun limâ yeşâ'u innehû huvel alîmul hakîm. وَ بِالْاَسْمَاءِ الَّتِىْ دَعَاكَ بِهَا. سَيِّدُنَا مُوْسى عَلَيْهِ السَّلاَمُ Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Musa aleyhisselam. رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ 10-rabbi innî zalemtu nefsî fâgfirlî fe ğafera lehu,innehû huvel ğafûrur rahîm. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا هارُونُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Harun aleyhisselam. رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ11-Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirlî fe ğafera lehû, innehû huvel ğafurur rahîm وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا شُعَيْبٌ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Şuayb aleyhisselam. وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا 12-Vesia Rabbi kulle şey'in ilmâ, اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَAlallahi tevekkelnâ Rabbeneftah beynenâ ve beyne gavminâ bil haggi ve ente hayrul fâtihîn. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا إسْمَاعِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna İsmail aleyhisselam. رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ 13-Rabbena tegabbelminna inneke entessemiul alim وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا دَاوُدُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha seyyidina Davûd aleyhisselam. اَللّٰهُمَّ إنّ۪ي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذ۪ي يُبلِّغُن۪ي حُبَّكَ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْس۪ي وَأَهْل۪ي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ 14-Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke vel-amelellezî yübelliğuni hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mâlî ve minel-mâi’l-bêrid وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا سُلَيْمَانُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Süleyman aleyhisselam رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ 15-rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâb وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا زَكَرِيَّا عَلَيْهِ السَّلَامُve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Zekerriyya aleyhisselam. رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء 16-Rabbi hebli min ledünke zürriyyeten tayyibeten inneke semiuddua. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا يَحْيَى عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna Yahya aleyhisselam. اَللّٰهُمَّ إنّ۪ي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذ۪ي يُبلِّغُن۪ي حُبَّكَ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْس۪ي وَأَهْل۪ي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ 17-Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke vel-amelellezî yübelliğuni hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mâlî ve minel-mâi’l-bêrid وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا أَرْمِيا عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Ermiya aleyhisselam لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ المعبود المحمود18-Lâilâhe illallâhül mabûdul mahmûd. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا شَعْياءُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Şâ’ya' aleyhisselam. ربي و أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ19-Rabbi ve ahsenul haligin. وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا إِلْيَاسُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna İlyas aleyhisselam. اَللّٰهُمَّ إنّ۪ي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذ۪ي يُبلِّغُن۪ي حُبَّكَ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْس۪ي وَأَهْل۪ي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ20-Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke vel-amelellezî yübelliğuni hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mâlî ve minel-mâi’l-bêrid وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا الْيَسَعُ عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna biha Elyes aleyhisselam. اَللّٰهُمَّ إنّ۪ي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذ۪ي يُبلِّغُن۪ي حُبَّكَ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْس۪ي وَأَهْل۪ي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ21-Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke vel-amelellezî yübelliğuni hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mâlî ve minel-mâi’l-bêrid وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا ذُوالْكِفْلِ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Zulkifli aleyhisselam. اَللّٰهُمَّ إنّ۪ي أَسْأَلُكَ حُبَّكَ وَحُبَّ مَنْ يُحِبُّكَ وَالْعَمَلَ الَّذ۪ي يُبلِّغُن۪ي حُبَّكَ اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ حُبَّكَ أَحَبَّ إِلَيَّ مِنْ نَفْس۪ي وَأَهْل۪ي وَمِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ22-Allâhümme innî es’elüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke vel-amelellezî yübelliğuni hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve ehlî ve mâlî ve minel-mâi’l-bêrid وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا يُوشَعُ عَلَيْهِ السَّلَامُ،Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Yuşa aleyhisselam. 23-Bismillâhirrahmânirrahîm. بسم الله الرحمن الرحيم وَبِالْأَسْمَاءِ الَّتِى دَعَاكَ بِهَا عِيسَى عَلَيْهِ السَّلَامُVe bil esmailleti deake biha Seyyidüna İsa aleyhisselam. 24-يا حَىُّ يا قَيّوُمُ يا شافي Yâ Hayyu Yâ Gayyûm Yâ Şâfi. وبالأسماءِ التي دعاكَ بِها سيدنا محمدٌ صلى الله عليه وسلم Ve bil esmailleti deake biha Seyyidüna Muhammedün sallallahü aleyhi ve sellem 25-أَكْثَرُ مِنْ أَنْ يُحْصَى ekseru min en yuhsa sayısız daha fazlası وعلى جميعِ النَّبِيِّينَ والمُرْسَلِينَ ، أن تُصَلِّيَ على سيدنا محمدٍ نَبِيِّكَ ، عددَ ما خلقتَهُ مِنْ قبلِ أن تكونَ السَّماءُ مَبْنِيَّةً ، والأرضُ مَطحِيَّةً والجِبالُ مُرْسيةً ، والبِحارُ مُجْراةً والعُيونُ مُنْفَجِرَةً ، والأنهارُ مُنْهَمِرَةً والشمسُ مُضْحِيَّةً والقَمَرُ مُضِيئاً والكَـواكِبُ مُسْتَنِيرَةً ، كُنْتَ حَيْثُ كُنْتَ ، لا يعلَمُ أحدٌ حَيْثُ كُنْتَ إلا أنتَ وَحْدَكَ لا شَرِيكَ لَكَ Ve alâ cemî-in Nebiyyîne vel murselîn en tusalliye ala Seyyidina Muhammedin Nebiyyike adede ma halagtehu min gabli ente kunes semau mebniyyeten vel ardu medhıyyeten vel cibalu mursiyyeten vel biharu mucraten vel uyunu munfecireten vel enharu munhamiraten veşşemsu mudhiyyeten vel gameru mudian vel kevakibu musteniraten kunte haysu kunte la yalemu ehadun haysu kunte illa ente vahdeke la şerike lek. Üçüncü Okunuş Yusuf suresi ile Fatiha suresinin sırlı okunuşu bu şifredir. Fatiha 129 ve Latif isminin sayısı 129, şegangayil onun görevli meleğidir. 129 1+2+9=12 yusuf suresi Allah'ın izni ile inşaallah niyetin olur. İk gün Allah rızası için iki rekat namaz kılın niyet edin ve güzel koku sürün kabe kokusu gibi kolonya ve dışarda satılan alkollü parfümleri kullanmayın bu çok başlamadan önce اللهم صلي على سيدنا محمد وأجعل نوره محيط بذاتي وحارسا لي من جميع جهاتي 100 مرة "Allahumme salli ala seyyidina muhammedin ve ec'al nuru muhiytu bizati ve harise li min cemiı cihati"100 defa bu salavatı okuyun. يوم الخميسPerşembe günü بسم الله الرحمن الرحيم عدد 129 ان ربي لطيف لما يشاء انه هو العليم الحكيم عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded Bismillahirrahmanirrahim129 aded inne rabbi latuyfun lima yeşau innehu huvel alimul hakim yusuf 100 129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم الجمعةcuma günü الحمد لله رب العالمين عدد 129 لا تدركه الابصار وهو يدرك الابصار وهو اللطيف الخبير عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded El hamdu lillâhi rabbil âlemîn 129 aded Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr ve huvel lâtîful habîr.En'am 103129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم السبتcumartesi günü الرحمـن الرحيم عدد 129 الم تر ان الله انزل من السماء ماء فتصبح الارض مخضرة ان الله لطيف خبير عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded Er rahmânir rahîm129 aded Elem tera ennallâhe enzele mines semâi mâen fe tusbihul ardu muhdarraten, innallâhe latîfun habîr. Hacc 63 129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم الأحدpazar günü مالك يوم الدين عدد 129يا بني انها ان تك مثقال حبة من خردل فتكن في صخرة او في السماوات او في الارض يات بها الله ان الله لطيف خبير عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded Mâliki yevmid dîn129 aded Yâ buneyye innehâ in teku miskâle habbetin min hardalin fe tekun fî sahretin ev fîs semâvâti ev fîl ardı ye’ti bihâllâhbihâllâhu, innellâhe latîfun habîr.Lokman 16129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم الإثنينPazartesi günü إياك نعبد وإياك نستعين عدد 129 واذكرن ما يتلى في بيوتكن من ايات الله والحكمة ان الله كان لطيفا خبيرا عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn129 aded Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeti,innallâhe kâne latîfen habîrâ Ahzab 34 129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم الثلاثاءsalı günü اهدنــــا الصراط المستقيم عدد 129 الله لطيف بعباده يرزق من يشاء وهو القوي العزيز عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded İhdinâs sırâtel mustagîm129 aded Allâhu latîfun bi ibâdihî yerzugu men yeşâu, ve huvel gavîyyul azîz. Şûra 19 129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil يوم الأربعاءçarşamba günü صراط الذين أنعمت عليهم غير المغضوب عليهم ولا الضالين عدد 129 الا يعلم من خلق وهو اللطيف الخبير عدد 129 يالطيف عدد 129 يا شقنقيل عدد 129 129 aded Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril mağdûbi aleyhim ve lâd dâllîn129 aded Elâ ya’lemu men halag,ve huvel latîful habîr. Mülk 14 129 aded Yâ Latıyfu129 aded Yâ şegangayil En son bu salavatla kapatın اللَّهُمَّ صَلِّ عَلى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الفاتِحِ لِمَا أُغْلِقَ و الخاتِمِ لِمَا سَبَقَ نَاصِرِ الحَقِّ بَالحَقَّ و الهَادِي إلى صِرَاطِكَ المُسْتَقِيمِ و عَلَى آلِهِ حَقَّ قَدْرِهِ و مِقْدَارِهِ العَظِيمِ Allahümme salli ala muhammedinil fatihi lima uğliga ve hatimi lima sebega nâsırıl haggı vel hâdi sıratıkel mustegıym ve ala alihi haggı gadrihii ve migdarihil azim. ملاحظة -Not - Pazar günü okumada Hafız Ali Hasbinin rivayetine göre مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ maliki yevmed din okumasında مَالِكُ – مَلِكُ – مَلِيكُ mâliku-meliku-meliyku hepsi doğrudur.

yusuf suresi 100 ayet okunuşu