Çözülmüş Define İşaretleri Listesi. 30 Kasım 2017. + -. Define bulma yolunca define işaretlerinin önemi yadsınamaz. Alan taraması sonucu keşfedilen semboller, hedefimize ulaşmak için bize farklı anlam ve hedef gösteren birer fener niteliğinde oluyor. Bu makalemde, çözülmüş define işaretlerinden örnekler vererek bu Ben ay’ımı yerde gördüm. Ne isterim gökyüzünde. Benim yüzüm yerde gerek. Bana rahmet yerden yağar. Yunus’u kelimelere sığdırmanın zorluğunda onun gönül gözünün bizlere açılan penceresine baktığımızda eserleriyle karşılaşıyoruz; Divan: Yunus Emre’nin şiirlerinin toplandığı eserdir. Define, (o zamanın şartlarına göre) kolayca ulaşılabilecek, ancak yeri çok zor tesbit edilebilecek yerlerde bulunur. Bunun için kalıcı bir işaretin bulunması gereklidir. Bu kalıcı işaret, eski bir yapı, uzun ömürlü bir ağaç, su kaynaklarının doğduğu yer, tarihi köprüler, gelecek nesillere intikal edecek höyükler Şunu bil ki gül olan yerde dikende olur. Büyük incilerin bulunduğu yerde de köpekbalığı yaşar. Dünya zevklerinin ardınca ecel akrebi ve cennet bahçesinin güzelliklerinin önünde dert duvarı İsrafolan yerde kıtlık olur Dünya Ailesi, 28 Aralık 2017 18:43 (Müsrifleri helak ettik.) [Enbiya 9 ResulBali Hazretleri ve Horasan Erenleri. Doğu yönde yer alan kabirler Horasanlar Erenleri’ne ait olup, mezar kitabeleri olmadığı için kimler olduğu bilinmemektedir. Ancak, yaygın görüşe göre burada kabirleri olan Erenler, Hacıbektaş Veli ile birlikte Horasan’dan gelmişlerdir. Di5a. SİLİSLİ MİL KEREÇ YUMURTA AKI BAZI MADENLERİN TOZLARI İLE MERMER KARIŞIMINDAN ELDE EDİLEN BİR ÇEŞİT YAPI İŞLERİNDE KULLANILAN MALZEMEDİR. BU HARCIN İÇİNE BOYADA KATILA BİLMEKTE BÖYLECE PARÇALAR HALİNDE BULUNAN KAYALARI BİR BÜTÜN YAPMAK MÜMKÜN OLMAKTADIR. İYİ BİR USTA ELİNDEN ÇIKAN YAMA İŞLEMİNİ ORJİNALİNDEN AYIRT ETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. Horasan harcı, eski dönemlerde yapı ustalarının, kullandıkları malzemelerin mukavemetini arttırmak için; malzemenin içine yumurta akı, kan, peynir, reçine, pişmiş toprak gibi katkı maddeleri katarak meydana getirdikleri harçtır. Bazı uygulamalarda saman, bitkisel lifler, insan kılları vb. bağlayıcı maddeler karıştırılmış ve mukavemetin artması amaçlanmıştır. Horosan harcı olarak bilinen harç, içine pişirilmiş ve öğütülmüş toprak ürünleri katılan bir malzemedir. Bazı uygulamalarda kireç, kum ve çakıl karışımıda gözlenmiştir. Dayanımı yüksek olan bu harç, birçok Türk yapısında kullanılmıştır. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı eserlerinde geniş ölçüde kullanılmış olan Horosan harcı, özellikle 15. yüzyıldan sonra kullanım alanını genişletmiştir. Günümüzde restorasyon çalışmalarında, restorasyonun aslına uygun olarak yapılması için, modern Horasan harcı kullanılmaktadır. TARİHİ YAPILARDA KULLANILAN HORASAN HARCININ ÖZELLİKLERİ Tuğla kırığı ve kireç kullanılarak hazırlanan horasan harcı ve sıvaları tarihi yapıların inşasında kullanılan en önemli bağlayıcı malzemelerdendir. Tarihi yapıların korunmasına yönelik yapılacak müdahalelerden önce bunların özelliklerinin bilinmesi ve bu özelliklere sahip harç ve sıva üretilerek koruma çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir. Çimento gibi bilinçsizce seçilen malzemelerle yapılan müdahaleler, tarihi yapıların bozulma sorunlarını artırmaktadır. Bu nedenle, çok sayıda araştırmacı tarihi yapılarda kullanılan harç ve sıvaların özellikleri üzerine çalışmıştır. Bu çalışmalar Eric Hansen ve arkadaşları 2003 tarafından toplanmış ve sınıflandırılmıştır. Bu bibliyografya, konu ile ilgili araştırma yapanlar için önemli bir kaynaktır. Burada sunacağımız çalışma, tarihi horasan harcı ve sıvalarının en temel özelliklerini tanımlamaya yöneliktir. Bilindiği gibi, horasan harcı ve sıvaları, kireç harçları içinde tanımlan maktadır. Bu nedenle, bu yazıda öncelikle kireç harcı ve sıvalarının hammadde kompozisyonları ve elde edilmeleri konularında özet bilgi verilecek daha sonra horasan harcı ve sıvalarının özellikleri tanımlanacaktır. Kireç Harcı ve Sıvaları Kireç kullanılarak elde edilen harç ve sıvalar, Eski Yunan, Roma ve onu izleyen dönemlerden, çimentonun bulunmasına kadar geçen sürede yapıların inşalarında kullanılmıştır. Kireç harcı ve sıvaları, bağlayıcı olarak kireç ve dolgu malzemesi olarak agregaların karıştırılması ile elde edilir. Kireç harçlarının hazırlanmasında kirecin veya harcın özelliklerini geliştirmek amacı ile kirece veya harca organik ve inorganik maddelerin katıldığı da bilinmektedir. Aşağıda kireç harç ve sıvaları oluşturan bu hammaddeler tanımlanmaktadır. Kireç Kirecin hammaddesi, kalsiyum karbonat CaC03 minerallerinden oluşan kireç taşlarıdır. Bu taşlar ısı ile kalsine olup karbondioksit gazının C02 yapıdan ayrılması sonucunda kalsiyum oksite CaO dönüşürler. Elde edilen bu ürün sönmemiş kireç olarak adlandırılır. Kalsiyum karbonatın kalsinasyon sıcaklığı, 100 % C02 ortamında ve 760 mm civa basıncında 900 °C dır Boynton, 1980. Bu sıcaklık, C02 derişiminin azalması ile birlikte düşmektedir. Kalsinasyon sonucunda elde edilen sönmemiş kireç CaO, su veya havada bulunan nem ile reaksiyona girerek kalsiyum hidroksite dönüşmektedir Ca0H2. Bu ürün, sönmüş kireç olarak adlandırılmaktadır. Kirecin sönmesi için havada % 15 oranında nisbi nemin olması yeterlidir Boynton, 1980; Oates, 1998. Kirecin kalitesini etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Kireç taşlarının, yumru büyüklüğü, gözenekliliği, gözeneklilik dağılımı gibi fiziksel özellikleri ve kalsiyum karbonat kristallerinin büyüklüğü sönmemiş kirecin reaktifliğine etki eden en temel etkenlerdir Mc Clellan ve Eades, 1970. Bu etkenlerin yanısıra su/kireç oranları, sönmemiş kirecin saflığı, parçacık büyüklüğü, sıcaklık, karıştırma, söndürmede kullanılan suyun saflığı da kirecin özellliklerini etkilemektedir. Gözenekli, saf ve çok yüksek sıcaklıklarda kalsine edilmemiş kireç taşından elde edilen sönmemiş kireç, suyla daha çabuk reaksiyona girmektedir Boynton, 1980. Öğütülmüş sönmemiş kireç de su ile daha hızlı bir şekilde sönmektedir Boynton, 1980. Söndürülme işleminde kullanılan suyun saflığı da söndürülme işlemine etki etmektedir Covvper, 1998; Hassibi, 1999. Eğer su içinde 500 mg/L sülfat veya sülfit iyonları varsa, bu su söndürülme işlemi için uygun değildir Hassibi, 1999. Sülfit veya sülfat iyonları kirecin yüzeyini kaplayarak söndürülme işlemini geciktirmektedirler. Su içinde bulunan şeker ve klorür iyonları ise kirecin söndürülme işlemini hızlandırmaktadırlar. Deniz suyu, içerdiği klorür iyonlarından dolayı kirecin daha çabuk sönmesini sağlamakla birlikte tuzlanmaya yol açtığı için kullanılmazlar. Söndürülme işlemi sırasında yapılan karıştırma, söndürülme hızını artırarak daha yüksek oranlarda sönmüş kireç elde edilmesini sağlamaktadır Boynton, 1980. Söndürme işleminde kullanılan suyun sıcaklığı da elde edilen kirecin kalitesine etki etmektedir. Bu işlem, sıcaklık arttıkça hızlanmakta, ancak yüksek sıcaklık kirecin topaklanmasına neden olmaktadır. Bu ise kirecin plastik olmasını engellemektedir Covvper, 1998. Bundan kaçınmak için soğutma işlemini hızlı bir şekilde gerçekleştirmek gerekmektedir Hedin, 1963. Söndürülmüş kirecin uzun yıllar hava ile temas etmeden bekletildikten sonra kullanılması, Roma ve onu izleyen dönemlerden bu yana bilinmektedir. Roma döneminde kirecin en az üç yıl bekletildikten sonra kullanılması gerektiği ileri sürülmüştür Peter, 1850. Kirecin bekletilme süreci uzadıkça, plastik özelliği ve su tutma kapasitesi artmaktadır Covvper, 1998. Bu süreçte, kireç kristallerinin portlandit boyutları küçülmekte ve havanın karbondioksiti ile reaksiyona girecek yüzey alanı artarak karbonatlaşma daha hızlı gerçekleşmektedir Rodriquez ve diğerleri, 1998. Agregalar Kireç harcı ve sıvalarının yapımında dolgu malzemesi olarak agregalar kullanılmaktadır. Agregalar, kireç ile reaksiyona girmeyen etkisiz ve reaksiyona giren puzolan agregalar olarak sınıflandırılabilir Lea, 1940. Etkisiz agregalar; taş ocağı, dere ve denizlerden elde edilen agregalardır. Puzolanik agregalar kireç ile reaksiyona girerek harç ve sıvaların nemli ortamlarda hattâ su altında da sertleşmesini sağlayan amorf silikatlar ve alüminatlardan oluşan agregalardır. Puzolanlar doğal ve yapay olarak iki grupta incelenebilir Lea, 1940. Doğal puzolanlar tüf, tras, opal vb. genelde volkanik küllerden oluşmaktadır Lea, 1940. Tuğla, kiremit vb. pişirilmiş malzemeler ise yapay puzolan olarak birçok tarihi yapının harç ve sıvalarında kullanılmıştır Buna ilişkin örnekler, "Horasan Harcı ve Sıvaları" başlığı altında verilecektir. Yapay puzolana bir başka örnek de, pirinç kabuğunun yakılması ile elde edilen küllerdir James ve Rao, 1986. Katkı Malzemeleri Kireç harçlarının hazırlanmasında kirecin veya harcın fiziksel özelliklerini geliştirmek, karbonatlaşmayı hızlandırmak amacıyla kirece veya harca organik ve inorganik maddelerin katıldığı bilinmektedir. Bunlardan bazıları; kan, yumurta, peynir, gübre, arap zamkı, hayvan tutkalı, bitki suları, kazein gibi malzemelerdir Sickels, 1981. Katkı malzemelerinden arap zamkı, hayvan tutkalı ve incirin sütlü suyu yapışkan olarak kullanılmıştır. Çavdar hamuru, domuz yağı, kesik süt, kan ve yumurta beyazı kirecin daha çabuk sertleşmesini sağlamaktadır. Arpa, idrar ve hayvan tüyleri dayanıklılığı artırmaktadır. Şeker, suyun donma erime periyodlarında meydana getirdiği bozulmaları yavaşlatmaktadır. Balmumu, harçtaki büzülmeyi önlemektedir. Yumurta akı, hayvan tutkalı, şeker, süt, mineral ve keten tohumu gibi yağlar ise kirecin plastik özelliğini artırıp kırılganlığı azaltarak, harcın çalışılabilirliğini artırmaktadırlar. Günümüz malzemelerinden polyaminophenoller de kirecin karbonatlaşmasını hızlandırarak daha çabuk sertleşmesini sağlamaktadır Medici ve diğerleri, 2000. Kireç Harç ve Sıvaların Sertleşmesi Harç ve sıvaların sertleşmesi, kirecin havada bulunan karbondioksit gazı ile karbonatlaşması sonucu gerçekleşmektedir. Karbonatlaşma, gaz-sıvı-katı reaksiyonu ile açıklanabilir Moorehead, 1986. Gaz halindeki karbondioksit C02 kirecin yüzeyindeki veya gözeneklerindeki yoğuşmuş su H20 içinde çözünür. Bu çözünmede, hidrojen iyonu H+, bikarbonat HC03 ve karbonat CGy2 iyonları oluşarak su asidik hale gelir. Oluşan asidik suda kireç Ca0H2 çözünürek kalsiyum Ca+2 iyonları oluşur. Ca+2 iyonları ile C03 = iyonları ile birleşerek kalsiyum karbonatı CaC03 oluşturur. Kirecin karbonatlaşmasına etki eden birçok etken bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri su miktarı, karbondioksit gazının derişimi ve kirecin gaz geçirgenliğidir Van Balen ve Van Gemert, 1994. Karbondioksit derişiminin artması ile karbonatlaşma artmaktadır. Suyun yokluğunda veya aşırı miktarda varlığında karbonatlaşma çok yavaş olmaktadır. Ortam bağıl nemi de karbonatlaşmaya etki eden başka bir etkendir. Bağıl nem arttıkça karbonatlaşma artmaktadır Swenson ve Sereda, 1968. Karbonatlaşma kirecin dış yüzeyinden iç yüzeyine doğru olmaktadır. Bu nedenle, kireç harçlarının ve sıvalarının kalınlığı, kireç/agrega oranları, agrega dağılımları, karıştırma ve bunların sonucunda oluşan gözenekli yapı karbonatlaşmaya etki etmektedir. Tarihi Horasan Harcı ve Sıvaları Kireç harçları hidrolik ve hidrolik olmayanlar olarak iki grupta tanımlanmaktadır Lea 1940. Hidrolik olmayanlar, kireç ile etkisiz agregaların karışımıyla elde edilmektedir. Bu harçlar; kirecin, havanın karbondioksiti ile kalsiyum karbonata dönüşmesi sonucu sertleşmektedir. Hidrolik harçlar ise hidrolik kireç kullanılarak veya saf kireç ile puzolanların karıştırılmasıyla elde edilmektedir Lea, 1940. Hidrolik kireç kullanılarak elde edilen harçlar, kirecin kalsiyum karbonata dönüşmesi ve içinde bulundurduğu kalsiyum alüminat silikatların su ile kalsiyum silikat hidrat ve kalsiyum alüminat hidratları oluşturması sonucu sertleşmektedirler Lea, 1940. Puzolan kullanılarak elde edilen hidrolik harçlarda ise kireç, puzolanlar ile reaksiyona girerek kalsiyum silikat hidrat, kalsiyum alüminat hidrat, vb. ürünleri oluşturur Lea, 1940. Hidrolik harçların mukavemetleri, oluşan bu ürünlerden dolayı hidrolik olmayanlardan daha büyüktür Lea 1940; Akman ve diğerleri, 1986; Tunçoku, 2001. Kirecin puzolanlarla olan reaksiyonu için ortamda suyun bulunması gerekmektedir. Bu nedenle, hidrolik harçlar su altında da mukavemet kazanabilmektedir. Yüzey alanı büyük puzolan kullanımı Shi ve Day, 2001, ortam sıcaklığının yüksek olması Shi ve Day, 1993, karışıma alçı eklenmesi, bu harçların sertleşme sürecini hızlandırarak daha büyük basma dayanımınlarına sahip olmalarını sağlamaktadır Lea, 1940. Tuğla, kiremit ve benzeri malzemeler, kireç ile karıştırılarak birçok tarihi yapının harç ve sıva malzemesinin hazırlanmasında kullanılmıştır. Bu harç ve sıvalar hidrolik olup ülkemizde, horasan harcı ve sıvaları olarak bilinmektedir. Bu harçlar Roma döneminde "Cocciopesto" Massazza ve Pezzuoli, 1981, Hindistan'da "Surkhi" Spence, 1974, Arap ülkelerinde "Homra" Lea, 1940 olarak adlandırılmıştır. Hidrolik özelliklerinden dolayı bu harç ve sıvalar Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemi sarnıç, su kuyusu, su kemerleri ve hamam yapılarında kullanılmıştır Akman ve diğerleri, 1986; Güleç ve Tulun, 1996; Böke ve diğerleri, 1999; Moropoulou ve diğerleri, 2000a; Moropoulou ve diğerleri, 2002a. Tuğla, kiremit ve benzeri malzemelerin hammaddesi kil kaolin, illit vb., kuvars ve feldspat minerallerinin karışımından oluşmaktadır. Bu karışım 600-900 °C larda ısıtılırsa killer sıcaklık derecelerine ve sahip oldukları mineralojik yapıya bağlı olarak farklı puzolanlık derecelerine sahip olmaktadır He ve diğerleri, 1995; Baronio ve Binda, 1997. Bu sıcaklıklarda kil minerallerinin yapıları bozulmakta ve amorf alümina silikatlar oluşmaktadır. Bu yapıdan dolayı kalsine edilen killer puzolan özelliğine sahip olmaktadırlar. Eğer kalsinasyon sıcaklıkları 900 °C in üzerinde olursa mullit, kristobalit vb. kararlı minerallerin oluşması sonucunda bu özellik kaybolmaktadır Lee ve diğerleri, 1999. Tuğlaların hammaddelerinden olan kaolinin ısıtılması ile elde edilen puzolanik aktivite, montmorillonit ve illitden daha fazladır Ambroise ve diğerleri, 1985. Feldspatlar ise mineralojik yapılarına bağlı olarak farklı puzolanik özellik göstermektedir. Bunlar, kireç ile reaksiyona girerek tetrakalsiyum alümina hidratları oluşturmaktadır Aardt ve Visser, 1977. Kuvars mineralleri ise puzolanik aktiviteye sahip değildir. Horasan harçlarının özellikleri birçok tarihi yapıdan alınan örneklerde incelenmiştir. Bunlardan Rodos, Venedik ve Girit'teki bazı Bizans ve daha geç dönem yapıları ile İstanbul'da Ayasofya'da kullanılan horasan harçlarının, kireç/tuğla tozu oranlarının 14 ile 12 arasında değiştiği saptanmıştır Livingston, 1993; Moropoulou ve diğerleri, 1995 ve 2000b; Güleç ve Tulun, 1996; Biscontin ve diğerleri, 2002. Bu harçların XRD analizlerinden bağlayıcı malzeji menin, kirecin karbonatlaşması sonucu oluşan kalsit kristalleri ve tuğla tozu ile kirecini reaksiyonu sonucu oluşan kalsiyum, silikat ve alüminat hidratlardan oluştuğu gözlenmiştir £ Moropoulou ve diğerleri, 1995 ve 1996. Bu 92 örneklerin 200-600 °C da kalsiyum silika ve alümina hidratlarda bulunan su kaybından ve 700-900 °C da kalsitte bulunan karbondioksit kaybından meydana gelen ağırlık azalmalarının oranlarından, harçların hidrolik özellikleri hakkında bilgi edinilmektedir Bakolas ve diğerleri, 1998; Moropoulou ve diğerleri, 2000b; Biscontin ve diğerleri, 2002. Agrega olarak kullanılan tuğlaların yoğunlukları; kireç taşı, granit, bazalt vb. agregalardan daha düşüktür. Bu nedenle, horasan harçları daha hafif ve daha yüksek çekme dayanımına sahiptir. Ayasofya'nın kubbesinde kullanılan horasan harçları bu durumu örneklemektedir Livingston, 1993; Moropoulou ve diğerleri, 2002a. Horasan harçlarının yanısıra kubbede kullanılan yapı tuğlaların da çok gözenekli ve düşük yoğunlukta olması Moropoulou ve diğerleri, 2002b kubbenin depreme daha dayanıklı olmasını sağlamaktadır. Ülkemizde horasan harçları ve sıvaları üzerine yapılmış çalışmalar sınırlı sayıdadır. Konu ile ilgili ilk çalışma, Süheyl Akman ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir Akman ve diğerleri, 1986. Bu çalışmada, Bizans devrinden kalma bir sarnıçta kullanılan horasan harçlarının basma dayanım değerleri belirlenmiş ve onarım amaçlı horasan harçları üretilerek bunların basma dayanım özellikleri incelenmiştir. Bu çalışma, aynı zamanda horasan harçlarıyla ilgili eski yazılı kaynakları içermesi açısından da önemli bir çalışmadır. Horasan harcı ve sıvaları üzerine daha sonra yapılan çalışmalarda, bazı tarihi yapılardan toplanan örneklerin fiziksel özellikleri, kullanılan hammadde oranları belirlenmiş ve laboratuvar koşullarında horasan harcı üretilmiştir Satongar, 1994; Güleç ve Tulun, 1996; Böke ve diğerleri, 1999. Onarım amaçlı horasan harcı hazırlamaya yönelik olan çalışmaların Akman ve diğerleri, 1986; Satongar, 1994 kısa süreli olması ve kireç ile karıştırılan tuğlaların doğru seçilememesinden dolayı amacına ulaştığını söylemek güçtür. Osmanlı döneminde horasan harcı hazırlamada kullanılacak tuğlaların yeni ve iyi pişirilmiş olması koşulu şartnamelerde belirtilmiştir Denel, 1982; Akman ve diğerleri, 1986. Bize göre, buradaki iyi pişirilme, tuğlanın hammaddesi olan killerin tamamının amorf hale dönüşümün sağlanmasının gerekliliği ile açıklanabilir. En fazla amorf malzemenin elde edildiği sıcaklığın 550-600 °C da gerçekleştiği bilinmektedir Moropoulou ve diğerleri, 2002a. Yeni pişirilmiş olması ise tuğlanın su ile temas etmeden kullanılarak reaktifliğini yitirmemesinin gerekliliği ile açıklanabilir. Çünkü, su ile aktif hale gelen amorf silikalar, silisik asit üreterek tuğlada olması muhtemel karbonatlarla reaksiyona girerek reaktifliklerini yitirmektedir Lynch ve diğerleri, 2002. Bu koşulların eski şartnamelerde yer alması, horasan harcı ve sıvası hazırlanması ile ilgili oluşan yılların deneyimini ve birikimini ifade etmektedir. Bu birikim, çimentonun yapı malzemesi olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte yok olmuştur. Ülkemizde yapılan çalışmalarda, horasan harcı ve sıvalarında kullanılan tuğla, kiremit vb. malzemelerin puzolanik özellikleri araştırılmamıştır. Yurtdışında ise konu ile ilgili çok az çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar, tarihi ve günümüz yapılarında kullanılan tuğlaların puzolanik özelliklerini belirlemeye yöneliktir Baronio ve Binda, 1997; Wild ve diğerleri, 1997. Bu çalışmalardan Baronio ve Binda'nın yaptıkları çalışmada Baronio ve Binda, 1997, tarihi St. Lorenzo Kilisesi'nden Milano 600-900 °C aralarında pişirilmiş farklı tuğlalar toplanmış ve bunların puzolanik aktiviteleri incelenmiştir. Bu örneklerde puzolanik etki gözlenmemiştir. Bu sonuç, geçmişte tarihi yapılarda kullanılan ve düşük sıcaklıklarda pişirilen bütün tuğlaların puzolanik özelliğe sahip oldukları görüşünü doğrulamamaktadır. Yine bu çalışmada kaolinitik kil ile yeni tuğla yapımında kullanılan karışımlar 650-750 °C aralarında ısıtıldıktan sonra puzolanik özellikleri incelenmiştir. Yeni tuğla yapımında kullanılan örneklerde puzolanik özellik görülmezken, kaolinitik kilde bu özellik gözlenmiştir. Bu gözlemlerin sonucunda, tuğlaların puzolanik özelliğe sahip olması için pişirilme sıcaklıklarının 900 °C altında olması gerektiği ve içinde puzolanik özelliği sağlayacak miktarlarda kil minerallerinin olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmadan çıkan sonuçların tersine Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden alınan ve pişirilme sıcaklıkları 900 °C in üstünde olan tuğlalarda puzolanik özellik saptanmıştır Wild ve diğerleri, 1997. Bu sonuçlar, horasan harcı ve sıvası hazırlamada kullanılacak modern veya geleneksel yöntemlerle üretilen tuğlaların puzolanik olup olmadıklarının kontrol edilmesi gerektiğini göstermektedir. Harç ve sıva hazırlamada kullanılacak tuğlaların puzolanik özelliğe sahip olması gerekmektedir. Bu özellik, harç ve sıvaların hidrolik olmasını sağlayan en temel özelliktir. Ülkemizde yürütülen koruma çalışmalarında bu konu göz ardı edilmekte, günümüzde üretilen modern tuğla veya harman tuğlalarının horasan harcı ve sıvası yapımı için uygun olduğu sanılmaktadır. Konuyla ilgili, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nde TÜBİTAK tarafından desteklenen bir çalışma başlatılmıştır Böke ve diğerleri, 2002. Bu çalışmada tarihi horasan harcı ve sıvalarında kullanılan tuğlaların puzolanik özellikleri araştırılarak, onarımlar için hazırlanacak yeni horasan harcı ve sıvalarında kullanılacak tuğla malzemelerin özellikleri belirlenecektir. Çalışma kapsamında, daha önce temel fiziksel özellikleri belirlenmiş Böke ve diğerleri, 1999 üç tarihi hamam yapısından toplanan harç ve sıvalarda kullanılan tuğlalar incelenmektedir. Bu yapılar; 14. yüzyıl yapılarından Bursa'da bulunan Ördekli Hamamı ile 15. yüzyıl yapılarından Edirne'de bulunan Saray ve Beylerbeyi Hamamlarıdır. İncelenen horasan harcı ve sıvalarında kullanılan kireç ve tuğla kırıkları oranları 1/1 ve 1/2 arasında değişmektedir. Harçlarda kullanılan tuğla kırıklarının boyutlarının sıva katmanlarında kullanılandan daha büyük olduğu görülmüştür. Örneklerin dokuları incelendiğinde, kireç ile tuğla kırıklarının birbirine iyi bağlandıkları kireç ile tuğla kırıklarının çok iyi karıştırıldıklarını göstermektedir. Aynı şekilde horasan harçları ile yapıda kullanılan tuğlalar da birbirlerine iyi bir şekilde bağlanmıştır. Horasan harcı ve sıvaları hidrolik özelliklerinden dolayı suya karşı dayanıklıdır. Hamam yapılarındaki sıvalar, su ile doğrudan veya yüksek nemin duvarlarda yoğunlaşması sonucunda sürekli temas halindedir. Sıvanın yapısında bulunan kalkerleşmiş kireç CaC03, gözenek suyunun içinde çözülmekte ve yeniden çökelmektedir. Bu süreçte, sıva tabakası bozulmaya uğrayarak tabakalara ayrışmasına karşın, çöken kalsiyum karbonat sayesinde kopmamaktadır. Şekil 3'te sıva yüzeylerinde tabakalara ayrışan ancak, çöken kalsiyum karbonatın tutmasıyla sıvanın yapısında kalan katmanlar görülmektedir. Bu durum sıvaların iç kısımlarında da gözlenmektedir. Yer yer, çözünen kalsiyum karbonat, harç içindeki tuğlaların gözeneklerinde yeniden çökelip, sıvaların dağılmasını önleyerek onları dayanıklı hale getirmektedir Şekil 4. Bu gözlemler, horasan harcı ve sıvalarının ıslak mekânlar için kullanılabilecek en uygun malzemeler olduğunu göstermektedir. Harç ve sıvaların XRD ile yapılan mineralojik analizlerinden, kalsit ve kuvars mineralleri gözlenmiştir Şekil 5. Kalsit, kirecin karbonatlaşması sonucu oluşan, kuvars ise kullanılan tuğlalarda var olan minerallerdir. Harç ve sıva içinde kullanılan tuğlaların XRD analizlerinde ise, kuvars, feldspatlar ve amorf fazlar gözlenmiştir Şekil 6. Tuğla kırıkları içinde bulunan amorf yapılar kireç ile reaksiyona girerek kalsiyum silikat hidratları ve kalsiyum alüminat hidratları oluşturmaktadır. İncelenen örneklerde bu oluşumların saptanması Şekil 7 kullanılan tuğla kırıklarının puzolanik özelliğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu ürünler harcın basma dayanımını artırmaktadırlar. Horasan harcı ve sıvaları içinde kullanılan tuğla kırıklarının ve tozlarının EDX ile yapılan kimyasal kompozisyon analizlerinden yüksek oranlarda silikat, alüminat ve daha az oranlarda demir ve alkaliler saptanmıştır. Bu kompozisyonların temel olarak alınması ve Sİ02-Al203-Na20 faz diagramlarının kullanımıyla Levvin ve diğerleri, 1956 tuğlaların camsı olma sıcaklığının 800-1000 °C arasında olduğunu söylemek mümkündür. Tuğla örneklerinin taramalı elektron mikroskop görüntülerinden ise camsı yapının oluşmadığı saptanmıştır Şekil . Bu durum, tuğlaların düşük sıcaklıklarda pişirildiklerini göstermektedir. XRD analizlerinde yüksek sıcaklıkta oluşan mullit piklerinin görünmemesi sıcaklığın 900 °C yi geçmediğini göstermektedir. Çalışma sürecinde Saray Hamamı'ndan alınan bazı geç dönem horasan sıva örneklerinin daha fazla bozulmaya uğradıkları gözlenmiştir. Bu bozulmanın sıvalarda oluşan etringit kristallerinden Şekil 9 kaynaklandığı saptanmıştır Böke ve Akkurt, 2003. Etringit kristalleri, alçının varlığında yüksek sıcaklıklarda ve nemde tuğla içinde bulunan ************kaolin ile kirecin reaksiyonu sonucu oluşmaktadır. Bu gözlem, alçı katılan horasan sıvaların, hamam sıvası olarak kullanılmasının uygun olmadığını göstermektedir. Şu ana kadar bulunan sonuçlar, konu ile ilgili olarak halen yürütülmekte olan araştırma projemiz Böke ve diğerleri, 2002 kapsamında elde edilmiştir. Çalışma tamamlandığında, gerekli onarımlarda, yeni horasan harcı ve sıvalarının hazırlanmasında kullanılacak tuğlaların sahip olması gereken özellikler belirlenecektir. bir bölümü konya mevlana müzesinde yatiyor giriste sol tarfta nisan tasinin dibinde tasavvuf kültürü ile kendini eğiten bu erenler islamiyetin anadolu'da ve daha bilimum yerlerde yayılmasında büyük hizmetler vermişlerdir. moğol istilasından sonra anadoluya gelenleri osmanlı imparatorluğu'nun hazırlayıcıları olmuşlardır. batıni islam anlayışını benimseyen dervişlerdir. bir çoğu imam rıza nın soyundan gelmektedir. her biri birer gök yeleli kurttular, amansız savaşları ve anlamlı sevecenlikleri ile hatırlanan bu erenler, gelecek kuşaklar için yazdıkları ve söyledikleri ile torunlarının yani bu ülkenin hafızasında yaşıyorlar. olduklarının, yaptıklarının, yaşadıklarının onda birini olmak, yapmak, yaşamak için hayatımın onda dokuzunu vereceklerimdir. xııı. yüzyılda anadolu'da görülen bu din ulularının baba, ata, dede gibi adlarla anıldığı, eski türk inançlarından tasavvuf ve batıniliği çeşitli inanış ve düşünüş biçimlerinin, bileşimi sayılabilecek bir islamlık anlayışını yaymaya çalıştıkları bilinmektedir. horasan erenleri de denilen bu dervişler, genelde kalenderi, hayderi ya da yesevi idiler. tanrı ya aşk ve cezbeyle ulaşılacağını savunan kalenderilikle onun bir kolu sayılan ve özellikle türkmen çevrelerinde hızla yayılan hayderilik, fuat köprülü’nün deyimiyle “müfrit alevi” inançlara bağlı tarikatlardı. ahmed yesevi'nin kurduğu yesevilik de, yine köprülü'nün deyişiyle, "şarki türkistan ve seyhun çevresindeki şii cereyanlannın tesiri altında kalıp, oldukça geniş ve serbest bir tasavvuf felsefesine sahip" bir tarikattı. anadolu'nun dini tarihinde önemli bir yeri olan yeseviliğin özelliği, kurucusunun bir türk şeyhi olmasının yanı sıra bütünüyle türk çevresinde gelişmesi ve türk kültürüyle eski türk dinsel inanç ve törenlerinin etkisini taşımasıdır. moğol yayılması sırasında önce horasan'la iran azerbaycan'ına sığınan yeseviler, ardından xııı. yüzyıl başlarında anadolu'ya yöneldiler. en önemlisi, yesevilikle birlikte ahmed yesevi çevresinde sözlü gelenekte yaşayan kültlerin de taşınmış olmasıydı. ahmed yesevi’nin adına bağlanan, çoğu hece ölçüsüyle yazılmış türkçe dini-tasavvufi şiirler ise yesevillğin anadolu'ya göçen türkmenler arasında yayılmasını kolaylaştırıyordu. elbette xııı. yüzyılda anadolu’da görülen tarikatlar yalnız bunlar değildir. güneyden ve doğudan anadolu'ya akan dervişler arasında vefai, edhemi, cami gibi adlarını kurucularından alan çeşitli tarikatlara bağlı derviş zümreleri de bulunmaktaydı. bu tarikatların hepsinin ortak özelliği şii, batıni eğilimli daha sonra hacı bektaş'tan söz ederken de göreceğimiz gibi anadolu'ya gelen topluluklardan şöyle söz eder. “ve dahi bu rûm’da dört tayfa vardır kim anılır misafirler ve seyyahlar arasında biri gaziyan-ı rum ve biri ahiyanı rum ve biri abdalan-ı rum ve biri bacıyan-ı rum." bu topluluklardan anadolu gazilerinin gaziyan-ı rum, fütûvvet ehlinin seyfi kılıçlı kolundan oluştuğunu, alplar ya da alp-erenler adlarıyla da anıldıklarım, anadolu ahilerinin ahiyan-ı rum ise özellikle kentlerde iktisadi örgütlenmeyi gerçekleştiren ahilerin öncüleri olduklarını biliyoruz. anadolu bacılarının bacıyan-ı rum da, elimizde yeterli bilgi olmamakla birlikte, horasan'dan geldikleri, anadolu'nun ele geçirilmesinde gaziler, ahiler ve abdallarla birlikte etkin oldukları anlaşılmaktadır. kaynak milliyet, sayfa 13, dizi yazılar anadolu alevileri ve hacı bektaş-i veli atilla özkırımlı sasani devleti'nin dini zerdüştçülük'tü zoroastrianizm. aşırı ve keskin bir dualizm zerdüştçülük'ün en göze çarpan özelliğini oluştururdu. ahura mazda'nın ve ehrimen'in, iyiliğin ve kötülüğün ana kaynaklarının, ikiz oldukları ve "başlangıçta yaşamı ve ölümü yaratmak ve dünyanın nasıl olacağını karara vermek için bir araya geldikleri" açık şekilde deklare edilirdi. birinin varlığının diğerine karşı bir önceliği ve kararlaştırılmış üstünlüğü yoktu. ikisi yaşıt olarak zamanın başlangıcından beri birbiriyle mücadele ederlerdi. bunun da sonsuza kadar süreceği kesindi. herhangi biri de diğerini mağlup imparatorluğu sınırları içinde bulunan gundişapur üniversitesi, 4. yüzyılda ı. hüsrev zamanında dünyanın her tarafından öğrencileri ve öğretmenleri kendine çekerek zamanının en büyük entelektüel merkezi haline geldi. buraya gelen nestoryan hıristiyanları, tıp ve felsefe alanlarında yunanca'dan suryanice 'ye çevrilmiş çalışmaları da yanlarında getirdiler. daha sonraları gelen sufizmin tohumlarını ekecek olan neoplatonistler de gundişapur'a geldiler. hindistan'ın, iran'ın, suriye'nin ve yunanistan'ın bilgi, kültür ve inançları birbirine karışarak gelişen bir felsefe okulunu yy'dan sonra ise horasan bölgesi islam’ın cazip bir yayılma alanı haline geldi . sasaniler döneminde de yerli halk arasında türk nufus yaygındı. iktidar bir süre emevilere geçince sünni bakış da gelip yerleşmiş oldu. ancak yanı sıra bu dönemde ismailiye mezhebi, şii inancı da burayı etkilemiş. hatta heteredoks adı altında mistik yapılanmanın da bayağı etkin olduğu görülüyor. işte sufizmin de burada aynı zamanlarda geliştiğini görüyoruz. horasan yöresinde türk kültür ve gelenekleri hakimdi. bu sayede horasan yöresi insanları müslümanlıkla, sünni gelenekle bu devirde arap kökenli olmaksızın tanıştılar. önceleri ikinci sınıf muamelesi gören türklerin ordu içinde asker olarak kullanılmaları ve iktidar kazanmalarıyla başkent değişime uğradı. türklerin etkinlikleri çoğalırken ve arap milliyetçiliği etkin olamazdı. bu durum islam dininin evrensel yorumuna kavuşmasını sağlayan etmenlerden biri oldu. 940 yılında karamanlılardan saltuk bugra han'ın islamiyeti kabul edişiyle de türklerin islamlaşması türkler islam öncesi geleneklerini de tümden bırakmadılar. bir sentez yaptılar. islamın temel özelliklerini alıp kendi gelenek, görenek ve adetleriyle harmanladılar. mistik oluşumlar, bu geleneklerin sürdürülmesine daha fazla olanak sağladığı için de bu tür oluşumlar türkler arasında daha bir makbul kabul ile horasan 4ncü yy.'dan bu yana sahip olduğu çağının bilim merkezi niteliğini korurken doğu ile batı kültürlerinin bir sentezinin yapıldığı bir potaya dönüştü. örneğin neo platonizm, iskenderiye ve suriye okullarında yoğun bir şekilde işleniyordu. sonra 529 yılında atina okulunun kapatılmasıyla kaçan bilim adamları da horasan’a horasan bölgesi bilimsel, felsefi düşüncenin kalbi olarak atarken horasan erenleri de böyle bir harmanlamada ve kaynak vikipedya ve anadolu'nun oluk oluk islamlaşmasında mühim rol oynamış, ordu kumandanı erenler. bilindiği gibi erken selçuklu devrinde arap din adamları islamı tanıtma görevini üstlenmiş fakat anadolu türkmenlerinin müslüman oğuzların etkileşimi horasan-azerbaycan kökenli, 12 imam geleneğini benimseyen bu asker erenler tarafından anadolu köylerinde saygı duyulan, adına adak tutulan; "evliya mezarı", "tekke", "yatır," "türbe" olarak bilinen ne kadar yapı ve alim zat varsa hepsi horasan erenidir. herhangi bir anadolu köyündeki türbeleri taratın ve hikayelerini okuyun. neredeyse tamamının horasan'dan anadoluya rumlara ve moğollara karşı sefer düzenlemek için gelmiş, burada şehit düşmüş kişiler olduğunu görürsünüz. birçoğu köy kurup, köye adını vermiş, kimisi de şehit düştüğü yerde hayrına yapılan türbenin altına defnedilmiştir. yukarıda bir arkadaşımız 90 bin rakamını vermiş, olasıdır. biz amasyalıyız, sadece bu il sınırlarında dahi 300 eren tekkesi saydık. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

horasan olan yerde define olur mu